TR EN

Dil Seçin

Ara

Sultan

Sultan

Çıt yok... 

Ova, sükûtu dinliyordu. 

♥♥♥ 

En önde ve tekti. 

Ardında beşyüzer kişilik ikiyüz saf askeri vardı. 

En önde ve tekti. 

Başı hafif eğik, gözleri toprakta çakılıydı. 

Yerde, silah takımının arasında, kılıcın yakut kakmalı kabzasının kenarında titreyen papatya; sultanın sakallarından, güneş pırıltılarıyla yansıyan gözyaşlarının kendi üzerine düştüğünü görüyordu. 

Sultan eğildi. 

Dudakları kıpır kıpır oldu. 

Onunla beraber de yüz bin kişi. 

♥♥♥ 

Başını kaldırdığında âlemden yok kadar uzaktı. 

Damlalar, eflâtun gömleğini benek benek mora döndürüyordu. 

Kasları gevşedi. 

Yine hep beraber düştüler dizlerinin üzerlerine. 

Kurtlar, dağ başında seyre dalmıştı: 

Bu heybetli kaplan, nasıl bu kadar sus-pus ve biçâreydi? 

Karşısındaki Sultan kimdi? 

♥♥♥ 

Yüzbinbir kişi ovada yere kapandı. 

Taze toprak kokusu doldu burunlarına. 

En önde ve tekti. 

Gözleri yaş doluydu. 

Dünya ona yok kadar uzaktı. 

♥♥♥ 

Nihayet kara gözlü minik çiçek, kıpırdayan dudaklardan dökülen mırıltıları duydu.

“Sübhane Rabbiye’l-Â’lâ, Sübhane Rabbiye’l-Â’lâ, Sübhane Rabbiye’l-Â’lâ.”