TR EN

Dil Seçin

Ara

Karanlığın İçinde Aydınlığı Bulmak / Toplum

Postmodern dünya, insan için belirsizliğin egemen olduğu, hakikat sistemlerinin bir bir çözüldüğü; “yaşar görünmenin, varolmuş gibi yapmanın, önemliymiş gibi davranmanın” bir yaşam biçimine dönüştüğü karanlık bir dönemi adlandırıyor. Her şeyin Yaratıcı’yla olan bağının kesildiği bu postmodern karanlığın şiddetle hissediliyor olması bugün nasıl anlaşılmalı?


 

Postmodern Karanlık: İman Ederek Yaşamak Zor Artık

Hasta bir zamandayız. Narsisizm ve arzu çağı, zaten zor olan hayatı daha da zor kılıyor bize. Hakikat ile yalanın arasındaki sınırların içe doğru çöküşü, iman edenlerin imanını yaşamasını zorlaştırıyor. İnsanlara Yaratıcıyı hatırlatacak uyaranlar alabildiğine zayıflatılmaya, azaltılmaya çalışılıyor. İnsanların Yaratıcının isteğine göre yaşamlarını biçimlendirmeye çalışmaları yadırganıyor. Bu çağda Yaratıcı ne imiş ki?deniyor. Yaratıcısız bir yaşam dayatılıyor ısrarla. Bu şekilde yaşayanlarla alay ediliyor, istihza ile karşılaşılanıyor. Sadece namaz kılmanın kendisi bile yobazlıketiketi konmasına yetiyor.

Hayatdenilince sonsuz bir yolculuğun ilk durağını yaşadığımız; hayatın, koyulduğumuz yolculuğun sadece bir bölümü olduğu ihmal ediliyor. Yolculuğun ölümle kesileceği vurgusu ile insan ruhu, kaldıramayacağı bir dar mekana sıkıştırılmaya çalışılıyor. Âhiret âlemlerinden bize haberler getirenlerin sesi onca karmaşa içinde zar zor duyuluyor.

Baudrillard’ın deyimiyle tam bir içe dönük infilaklar yaşıyoruz. Postmodern dünyada imaj ya da simülasyon ve gerçeklik arasındaki sınırın infilak edip çökmesiyle birlikte hakikatin zemini epey zorlaşıyor. İmaj içerikten daha önemli hale geliyor. Hayatı yaşamak yerine yaşar görünmek, varolmak yerine varolmuş gibi yaşamak, önemli olmak yerine önemliymiş gibi olmak yaşama biçimi haline geliyor. İnsanlar hayatı yaşamıyor, yaşar gibi yapıyorlar; miş” gibi ya da sankiyaşamak, varoluşumuzu hiçliğin derelerine atıyor.

Dayanmaya çalışıyoruz. Israrla Yaratıcı adına yaşamaya çalışıyoruz. Verdiğimiz kararları bozsak da, kendimize olan saygımızı azaltma pahasına her sabah yeniden kararlar alıyoruz. Israrla ahiretimizi kaybetmek istemiyoruz. Ama bizim ısrarımız kadar narsistik ve arzu çağı da bir o kadar bize bu dünyayı yaşamamızı diretiyor. Biz yine de direniyoruz.

Diyelim hayatınızda bir karar vereceksiniz. Çeşitli şekillerden birini seçerek belli şekilde davranacak, harekete geçeceksiniz. İstiyorsunuz ki yaptığım iş, hareket, davranış Yaratıcımın istekleri doğrultusunda olsun. Çevrenizde ailenizden başlayarak, devlete kadar uzanan kalabalık bir topluluk bulabiliyorsunuz. Bu zamanda da bu olur mu?, “Bu zamanda böyle yaşanır mı?demeye başlayabiliyorlar size. Önünüze aşılması gereken sayısız engel çıkıyor. Zorlukların biri bitiyor, diğeri başlıyor. Bir günün bitmesinin ardından, ertesi günün başlaması gibi. Karşınızda bulduğunuz direnç ilk elden yakınlarınız, aileniz, tanıdıklarınız dahi olabiliyor. İnsanlar yaşamınıza pervasızca müdahale edebiliyorlar. Hem de sizi sizden çok düşündüklerini, sizin yanlışlar yapmanızı istemediklerini de belirterek. İsteğiniz masum bir istek halbuki. Ne devletle ne rejimle bir ilginiz yoktur. Ama duygularınızla çok ilgilisinizdir. Duygularınız ise Yaratıcısız yapamaz.

Yaşadığımız hayatı, Rabbimiz adına yaşamayı zorlaştıran engeller bitmiyor. Beyinlerimizle, düşüncelerimizle, duygularımızla, ruhumuzla oynamaya çalışıyorlar. Bizi çalmaya çalışıyorlar. Bıraksak iğdiş edecekler. Direniyoruz. Yaşamın köşebaşlarından eğlen, arzularını doyur, daha çok iste, yaşa, istediğini yap, sınır tanıma, sen buna değersin, eğlenceye ihtiyacın var, alışveriş yap, tüket, bak, karşı cinsten arkadaşın yoksa sen nesin ki?sözleri duyuluyor. Direniyoruz. Direnmeliyiz. Belki de hayat bu. Belkide imtihan denilen şey bundan ibaret. Kendi nefislerimizi unutmak istemiyoruz. Ölümü unutmak istemiyoruz. Fena ve zevali, ayrılıkları, yaşlanmayı, burnumuzun ucunu dahi göremediğimiz gerçeğini unutmak istemiyor, kendi benliğimize değil, Yaratıcıya güvenmek istiyoruz. Bize inat yüksek sesle binlerce kere dünyada arzularımıza köle olmamızı vurgulayan düşüncelerin empoze edildiği koşullar oluşturuluyor. Heva ve heveslerimizle, arzularımızla zaten başımız sıkıntı içindeyken, bir de toplumsal narsisizm başımıza musallat oluyor. Kalp ve ruhumuz yalnızlık çekiyor.

Yaratıcı adına yaşamanın garipsendiği, kendi adına yaşamanın revaç bulduğu zamanların insanıyız. Bir çok insan size bir yemek ikram ederken, bir çay fincanı önünüze koyarken Yaratıcının verdiği nimetleri size ikram ediyorum. Bunlar Yaratıcıdan gelen nimetlerdir.diye düşünmüyor artık. Dört gözle yemeğin ne harika yapıldığını duyabilmek için gözler size çevriliyor. Siz ise Rabbinize şükretmek istersiniz. Yemeği sizin için yapan insana da bu vesileliği için teşekkür etmek gelir içinizden.