TR EN

Dil Seçin

Ara

Kredi Kartlarına Dikkat / Ekonomi

Sanayi ve teknolojide Batı’nın gerisinde kalan, kalkınma için yeterli sermaye birikimini gerçekleştirememiş bulunan; bu nedenle dış borçları artık ciddi rakamlara gelen, iç borç stoku ise katlanarak artan Türkiye için kredi kartları ne anlam taşımaktadır?


 

1980 öncesi ülkemiz bankacılığında, insanlarımıza biçilen görev, yastık altında, çıkınlarda ve kasalarda muhafaza ettikleri paralarını bankaya yatırmaktı. Bankacılığın misyonu, küçük büyük kişisel tasarrufları celp etmek ve böylece oluşan fonları da tüccar ve sanayiciye plase etmek; karşılığında tasarruf sahibine (mudi) ödediği faiz ile, iş adamından (kredi müşterisi) tahsil ettiği faiz arasındaki müspet fark sayesinde kâr etmekti. Ayrıca, bankalar iştirak adı altında kendi sanayi şirketlerini de kurdular ve bunların sermayelerini yine mevduat kaynağından karşıladılar. Bu dönemin en yaygın ve popüler deyimleri, mevduat ve mudi kelimeleri oldu. Sistem tamamen onun üzerine kurulu olduğu için “mevduat” sözcüğü âdeta kutsallaştırılmıştı. Mevduatın sahibi olan birey (mudi) de payına düşen itibara az çok sahip olmuştu. Bu sayede ekonomiyi taşıyan temel endüstriler kurulabildi.

1990’ların başlamasıyla birlikte yurtdışı bankalardan sağlanan döviz kredileri de giderek mevduata alternatif olmaksızın, ona ek olarak kaynak havuzunu doldurmaya başladı. Bankalar, ödedikleri aşırı faizleri göz ardı ederek daha çok pasiflerini daha az da aktiflerini büyüten bu kaynağa sarıldılar. Kreditör yabancı bankalar ise Özal hükümetine güvenerek ve uluslar arası piyasada görülmemiş yükseklikteki faizlerin cazibesine kapılarak geleneksel ihtiyatlılıklarını bir kenara bıraktılar. Bu dönemde, bilançoların pasifi kısa vadeli, yüksek faizli, kur riskli borçlarla şişerken varlık tarafında da özellikle patronun şirketine aktarılan ve geri dönmeyen krediler anormal oranlara yükseldi.

Nisan 1994 devalüasyonu sistemi sarsmış, ancak kriz birkaç bankanın batmasıyla, yani hafif sıyrıklarla atlatılmıştı. Köklü tedbirler yerine palyatif (geçici) önlemlerle geçiştirilen bunalımdan pek ders alan olmadı.

Öte yandan, kronikleşen bütçe açıkları yüzünden, devlet bankalara biraz da empoze suretiyle, hazine bonosu satıyor, bankalar ise kağıt karşılığında kamuya aktardıkları fonları, repo adı altında kârıyla birlikte bireylerden geri alarak telafi ediyordu. Gerçi “repo”nun kaymağını sayısı sadece iki bin olan bir rantiye grubu yiyor ve yemekte, ama o başka bir konu...

Böylece, fertler önemli bir görev daha üstlenerek, kamu finansmanının da baş aktörü konumuna geldiler.

Bu dönemde bireysel krediler, özellikle kredi kartları küçük-büyük her banka için kurumsal plasmandaki zarar ve kayıpları dengelemek amacıyla ürün gamına eklenen hayatî bir kalem haline gelerek, nitelik ve nicelik olarak kısa zamanda büyük boyutlara ulaştı.

Kasım 2000 ve Şubat 2001 bunalımları patlak verdiğinde, kredi kartları zaten oldukça yaygınlaşmıştı. Kriz, en çok, krizin doğmasında hiçbir suçu olmayan çalışan zümreyi vurmuş, bu bağlamda yaygın işten çıkarmalar kredi kartı işine geçici olarak sekte vurmuştu.

Ancak, bazı sektörlerin son aylarda görülen göreceli ekonomik düzelme paralelinde tekrar eleman almaya başlamasıyla, bankalar bu kez eskisinden de daha iştahlı olarak kart işine ağırlık verdiler. Çünkü kâr getirecek iki iş var ellerinde: hazine bonosu ticareti, kredi kartları (bireysel krediler). Her ikisinin de yükünü bireyler çekmekte.

Artık bankalar bire-bir pazarlamayla yetinmeyip, iş yerleriyle anlaşarak çalışanları kredi kartı müşterisi yapıyorlar, bazen talep olmaksızın dahi işverenlerden sağlanan bilgilere dayanarak kartları adreslere göndermekteler. Bir yandan da yoğun ve ustalıkla hazırlanmış cazip reklam kampanyalarıyla insanlarımız sürekli etki altında tutulmakta; önce gençler, daha sonra da çocuklar bu hedef kitleye eklenerek herkes atış alanına (!) dahil edilmektedir. Son günlerde, “harcadıkça kazan!” sloganıyla kart kullanımına ayrı bir boyut kazandırılmakta, ihtiyaç olmaksızın, sadece bonus kazanmak için, alışveriş yapılması telkin edilmektedir.

Kredi kartları. II. Dünya harbinden sonra muazzam bir üretim kapasitesine ulaşan Amerikan ekonomisinin icadıdır. Teknolojinin itmesiyle, ABD imalat sanayinde ancak dünya pazarlarında emilebilecek niceliklerdeki üretime ulaşmış; buna ek ve bağlı olarak bankacılık ve finans sektörleri de inanılmaz gelişmeler kaydedilmiştir. Ancak, finans sektörü bütün önemine karşın, aracı iş kollarından oluşur. Yani, sanayiye bağımlıdır. Sanayi ise doğal olarak tüketime bağlıdır. Bu söylediklerimiz her konuda olduğu gibi kredi kartları konusunda da ABD’yi bir gecikmeyle izleyen Batı Avrupa için aynen geçerlidir. Özetle, sermaye birikimini çoktan tamamlayarak kapital ihracatçısı konumuna ulaşan başta ABD olmak üzere batı dünyası için kredi kartları yaşamsal niteliktedir. Çünkü kredi kartının tüketimi tahrik ederek, insanları daha fazla harcamaya yönelttiği muhakkaktır. Zaten ticaret hayatında devreye sokulmasının gerekçesi budur.


 

TÜRKİYE’DE KREDİ KARTI

Sanayi ve teknolojide Batı’nın gerisinde kalan, kalkınma için yeterli sermaye birikimini gerçekleştirememiş bulunan; bu nedenle dış borçları artık ciddi rakamlara gelen, iç borç stoku ise giderek alarm zillerini çaldırtacak düzeylere doğru seyreden Türkiye için kredi kartları ne anlam taşımaktadır?

Kredi kartının dört aktörü vardır; Visa, MasterCard gibi lisans sağlayan kuruluşlar, bu lisansları belli bir bedel karşılığında kullanarak kart çıkaran bankalar, kartları para yerine kabul eden iş yerleri ve bu kartları kullanacak bireyler, yani müşterilerdir. Yazımızın konusu son iki aktördür.

Bankalarımız açısından kartlar, kredi konusunda geçerli üç genel kurala fazlasıyla uygun işleyen bir enstrümandır, şöyle ki;

a) Likidite: Banka kredilerinde üniversal kurallardan biri de akıcılıktır (likidite). Kredi kartları geri dönüşü en hızlı plasman türüdür.

b) Güvenlik: Kredi kartları müşteri profili itibariyle en güvenilir plasman alanıdır. Müşteriler, iş yerlerinde işçi, memur veya yönetici olarak çalışan mensuplardır. Hem istikrarlı bir gelire sahip olmaları ve istisnalar hariç çok dürüst insan özelliklerini taşımaları sayesinde bankalar için sağlam plasman alanı olagelmişlerdir.

c) Randıman: Kredi kartı faizleri ülkemizde her zaman çok yüksek düzeyde seyrederek, bankalar için en randımanlı kredileri oluşturmuştur.

Örneğin, halen aylık basit faizler %7-10 arasında değişmektedir, hiçbir abartmaya yer vermemek için aylık %8’i esas alırsak; bu yıllık ?’lık bir basit faiz oranı verir. Ancak, her ay ödenmesi gereken minimum tutar uygulaması düşünülerek yıllık bileşik faiz olarak hesaplandığında oran, 2’ye varmaktadır; nakit çekilişlerde ayrıca %3 komisyon vardır.

Halen enflasyonun eksiye düştüğü, yıllık mevduat faizinin ortalama @, reponun 5’lerde seyrettiği bir ortamda, bu rakamlar hakça değildir, aşırıdır.

Kısaca, bankalar için her şey dört dörtlüktür. Ancak müşteriler için durum daha değişik görünmektedir. Çünkü bankanın randımanı müşterinin maliyetidir.

Krediler konusunda bir diğer genel kural da, müşterinin güvenirliği ne kadar fazla ise risk priminin, dolayısıyla da faiz oranının o derece düşük olmasıdır. Ancak bankalarımız, kredi kartlarında bu kuralı uygulamamakta ya da tersinden uygulamaktadır; yani en güvenilir müşteri kitlesine en yüksek spread (kar marjı) tatbik edilmektedir.

Açıkça görüldüğü gibi, bankalar halktan 5-40 faizle aldığı parayı aynı halka 5 faizle satmaktadır. Böylece kredi kartı müşterilerine, makul görülmesi olanaksız bir reel faiz (reel faiz = nominal faiz oranı - enflasyon oranı) ödettirilmektedir.

Peki, ne yapmak gerekir? Gerçek şu ki; kredi kartları mağazadaki alış verişten uçak biletine, lokantadan otele, yaz tatilinden kayak merkezine, klüp üyeliğinden İnternet’ten alış verişe kadar hayatın pek çok alanını kapsamış bulunmaktadır. Dolayısıyla çağdaş hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Ayrıca, amacına uygun kullanıldığında yararlı olabilecek bir alettir.

Kartını sadece alış veriş için kullanan birisi, borcunu 30 güne kadar varan bir vade süresi sonunda ödeyebilir. Böylece maaş, ücret veya diğer geliri ile giderleri arasındaki zaman uyumsuzluğunu herhangi bir maliyete katlanmaksızın gidermiş olur.

Bankaca gönderilen hesap ekstreleri sayesinde harcamaları analiz ederek, gereksiz görülenleri ayıklamak, sınırlamak ve böylece gelir-gider dengesini kurmak, yani bütçe yapmak alışkanlığı kazanılabilir.

Zaman ve yer olarak sürpriz bir şekilde ortaya çıkan, kaçınılmaz bir masrafın (ani bir rahatsızlık halinde hastane veya ilaç ücreti gibi) karşılanması gerektiği hallerde, kredi kartı iyi bir dost yerine geçer.

Cepte veya cüzdanda nakit taşıma yerine, ufak bir plastik kart bulundurmanın daha pratik olduğunu söylemek mümkündür. Bozuk para sorunu ortadan kalkar. Ayrıca, elden ele dolaşarak mikrop yuvası ve taşıyıcısı haline gelen banknota göre kartlar kuşkusuz daha sağlıklıdır.

Sakınılması gereken noktalar ise şunlardır:

Kredi kartlarını nakit avans için kullanmak veya alışveriş borcunu kısmen veya tamamen ödemeyerek krediye girmek büyük bir hatadır.

Nakit ihtiyacı söz konusu olduğunda, bireysel kredi kullanılmalıdır.

Ev tamiratından, okul aidatına kadar her konuda bireysel kredi bankalarca verilmektedir.

Bireysel kredilerin maliyeti kredi kartına göre çok daha düşüktür. Örneğin, halen aylık %4, yıllık H civarında faiz içeren bireysel krediler, aylık %8, yıllık ? olan kredi kartı faizinin (+%3 komisyon hariç) yarısı kadardır. Yıllık bileşik faiz olarak hesaplandığında fark 3 misline çıkmaktadır.

Aynca, bireysel krediler 36 aya kadar vadeli olabilmektedir. Kredi kartında ise vade yoktur. Ödenmeme halinde asgari bir tutar bankaca belirlenir.

Bireysel kredilerde ödenecek taksit tutarı ve miktarı en baştan itibaren bellidir. Müşteri durumundaki birey, aldığı para ile taksit tutar ve toplamını önceden görerek karar verme durumundadır. Kredi kartlarında ise, maliyetin önceden hesaplanabilmesi imkansız gibidir.

Kredi kartları yaygınlaştıkça, sahtekarlıklar artmaktadır. İnternette ve diğer alışverişlerde, kredi kartı numarası verilirken çok dikkatli olmak gerekir. Bu numaraya sahip olan kötü niyetli satıcıyı engelleyecek bir mekanizma bulunmamaktadır.

Kredi kartlarını, fert başına ortalama milli geliri 3000 Dolar’ı aşmayan bir ülke olarak, bu rakamın 30.000 Dolar’dan 40.000 Dolar’a doğru yükseldiği Batı ülkeleri gibi kullanmamız gerçekçi değildir. Nitekim, bankalarca yasal işlem başlatılan dosyaların sayısı 600.000’i aşmış bulunmaktadır.

Zaten kredi kartlarının asli fonksiyonu alış-verişe aracılık etmektir, ATM’lerden nakit avans almak değil. İcat edildikleri Batı dünyasında bu amaçla kullanılıyorlar.

Ülkemizde ise, alış-verişte kullanım oranı çok düşük, buna mukabil nakit avans için kullanımı çok yaygındır. Yılda 12.500 ATM’den çekilen nakit tutarı 11 Milyar Euro’yu bulmaktadır.

Son olarak şunu hatırlatmak isteriz ki; nakit para insanı borçtan ve borcun yaratacağı stresten kurtarır; kredi kartı ise tam tersine borca sokar.

Kredi kartlarında bankaların daha hakça bir uygulamaya geçmesini umarken, halkımızın da unutulan, unutturulan değerimiz olan tasarruf kavramını hatırlaması gereklidir.


 

*Bankacılık ve Finans Uzmanı. Bankacılık kariyerine T. İş Bankası müfettişi olarak başladı; aynı bankanın Galata Şb. Müdür Yardımcılığı’nı yaptı. ABD New York’ta beynelmilel bankacılık eğitimi gördü. Sonra, M. Hanover Trust Co. İstanbul teşkilatında Genel Müdür Yardımcılığı görevinde bulundu ve Vice president düzeyine yükseldi. Türkiye Turizm Yatırım ve Dış Ticaret Bankasını kurdu ve Genel Müdürlüğünü yürüttü. Sümerbank Holding A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı görevini üstlendi, bu görevde iken, Türkiye Bankalar Birliği yönetim kurulu üyeliğine atandı. Bank Express kuruluş ve organizasyon çalışmalarında bulundu. Azerbeycan-Bakü’de Azeri işadamları için bir ticari banka kurdu.

Factoring-leasing sektöründe faaliyet göstererek 18 adet factoring-leasing şirketi kurdu, bazılarını yönetti. Bir borsa aracı kurumunun Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdür görevlerinde bulundu.

Halen Sakarya Üniversitesi öğretim görevlisi olarak, bankacılık ve dış ticaret konularında ders vermektedir.