TR EN

Dil Seçin

Ara

Satır Arkası

Sonunda hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın suskunluğudur.”

Martin Luther King, haksızlık karşısında sessizliği tercih edenlere nefis bir uyarıda bulunuyor.

 

***

 

Size mail var!

Dr. Şahid Eser, Indiana Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi, Indianapolis İslâm Cemiyeti’nin ve Kuzey Amerika İslâm Tıp Derneği’nin başkanı. Meslekî çalışmaları kadar İslâm’a dair kitapları da bulunan, ayrıca bir de şiir kitabı olan Dr. Eser, yakınlarda, internet kullanan müminler için dikkat çekici bir davet içeren, belki ‘şiiriyeti’ zayıf ama çok öğretici bir şiir de yazmış. Şöyle diyor bu şiirinde:

Ey Allah’ın kulları

Bugünün genç Müslümanları

Her gün sabırsızca bekliyorsunuz

Bana e-mail geldi mi?” diye

Günde birkaç kez online oluyorsunuz

Mutlu oluyorsunuz

Bir mailiniz var” yazdığında

Okumak için sabırsızlanıyorsunuz

Bazı mesajlar gerçekten güzel

Arkadaşlarınızdan, dostlarınızdan, sıcacık

Fakat çoğu öylesine gelmiş; alâkasız

Sadece zamanınızı alıyor

Derhal siliyorsunuz

Biliyor muydunuz,

Yaklaşık 1400 yıl önce

Uzun bir e-mail gönderdi Allah size

Meleği Cebrail aracılığıyla elbet

Kulu Muhammed aleyhissalatu vesselama

Açtınız mı bu e-maili?

Subject: Kur an

Kuşku Barındırmayan Rehber”

Download ettiniz mi bu dosyayı?

Kalbinize bookmark’ladınız mı?

Hayatınızın ‘favoriler’ine eklediniz mi?

Her sabahınızın başlangıç sayfası yaptınız mı?

Açtıysanız bu e-mail’i

Hepsini okumuş olmalısınız

Gönderilen elçilerin kıssalarını

Helak olan kavimlerin öykülerini

İnsanlığa mesajları

Günlük hayatınızın rehberini

Geleceğe dair güzel haberleri, müjdeleri

Allah’ın sizden ‘reply’ edip

E-mail olarak iyi amel beklediğini

Şimdi her sabah uyandığınızda

İlk bu e-mail’i okuyun

Kur’ân’da ‘save’ edildiği şekliyle,

Hatırlayın ve ona göre ‘reply’ edin

Sevgili genç Müslümanlar

İslâm’ın geleceğine ‘enter’leyin.

 

***

 

Dışarıda kar… Evet, Allah var!

Bütün hayatım boyunca eğitimsizlerin, başı örtülü teyzelerle eli tesbihli amcaların inandığı yoksulların Allah’ına inanmadığım için suçluluk duydum. İnançsızlığımın mağrur bir yanı vardı. Ama şimdi dışarıdaki şu güzel karı yağdıran Allah’a inanmak istiyorum. Dünyanın gizli simetrisine dikkat kesilmiş, insanı daha uygar, daha ince kılacak bir Allah var.”

Orhan Pamuk’un metafizik çağrışımlar da içeren son romanı Kar’dan ilginç cümleler...

 

***

 

Nasıl olur; insanlar şarkı söylerler de, nereden gelip nereye gittiğimizi ve Tanrı’nın ne olduğunu öğrenmek için yürekleri titremez?”

Nikos Kazancakis, El Greko’ya Mektuplar’da, harika bir soruyla çıkıyor karşımıza.

 

***

 

Şeytanın yerinde olsaydım”

Hıristiyanî duyarlılıkla hazırlanmış bir internet sitesinde, “Şeytanın Yerinde Olsaydım” başlıklı ilginç bir yazı bulunuyor. Yazının isimsiz yazarı, şayet kendisi şeytan olacak olsa, insanları kandırmak için neleri tercih edeceğini düşünüyor ve bir derece kısaltıp uyarladığımız şu düşünceleri serdediyor:

Şeytanın yerinde olsaydım eğer,

Ellerindeki imkânların Allah’ın rahmetinden değil, kendi çabalarından meydana geldiğine inanacak şekilde, insanların akıllarını bulandırırdım.

Tam tersi bir tutumu değil de, eşyayı sevmeyi ve insanları kullanmayı teşvik ederdim.

Bütün devletleri gelir kaynağı olarak kumara bel bağlamaya sevkederdim.

Liderlik için sağlam bir kişiliğin gerekli olmadığına ikna ederdim.

Doğmamış bebeklerin hayatlarına son vermeyi yasal hâle getirirdim.

İnsan hayatını mümkün olduğunca ucuzlaştırır, hayvanların hayatlarını ise insanlarınkinden daha değerli kılardım.

Allah adını okullardan çıkartır, burada isminin anılmasını bile dâvâ açmak için yeterli kılardım.

Zihinleri uyuşturan ve gençliği hedef alan uyuşturucular sunar ve reklam için de şöhretleri kullanırdım.

Kendi amaçlarım için tüm aile fertlerinin zihinlerini kirletmek üzere medyayı kontrolüme alırdım.

Her milletin belkemiği olan aileye saldırırdım.

Aile çatırdarsa milletin de ayakta duramayacağını bildiğim için, boşanmayı kolay ve hatta moda yapardım.

İnsanları en sapkın hayallerini tuvale ve filme dökmeye davet eder, buna da ‘sanat’ adını verirdim.

Dünyayı insanların eşcinsel olarak doğduğuna ve onların hayat tarzlarının kabul ve takdir görmesi gerektiğine ikna ederdim.

İnsanları ibadetin ve ibadet yerlerinin gereksiz ve çağdışı, semavî kitapların ise avanaklar için olduğuna inandırmaya çalışırdım.

Dindarların zihinlerini bulandırır, onlara ibadetlerinin önemsiz, körü körüne bir fiil olduğuna inandırmaya çalışırdım.

Açıkçası pek çok şeyi, hemen hemen şimdiki haliyle bırakırdım.”

 

***

 

İstatistik konuşuyor!

Başta AIDS olmak üzere bazı ölümcül hastalıkların, istisnalar bir yana, temelde gayrimeşru hayatlara yönelik bir ilâhî ceza olarak görülür her dinden dindarlar arasında. Ocak ayı içinde Reuters’in verdiği bir haber, bu kanaatin bir ‘iddia’ olmaktan öte, gerçekleri yansıttığını belgeliyor. Yapılan araştırmalara göre, meselâ ABD’de aktif HIV virüsü taşıyan erkeklerin oranı, eşcinseller arasında yüzde 10 iken, sair erkeklerde yüzde 1 düzeyinde. Araştırma, insanı yaratan Zât-ı Zülcelâl’in izin vermediği başka ilişki biçimlerinin de, AIDS gibi hastalıklara yakalanma açısından, izin verilene oranla on, on üç, yirmi ve hatta yüz kat daha riskli olduğunu ortaya çıkarmış bulunuyor.