TR EN

Dil Seçin

Ara

Dünyanın En İyi Üvey Annesi

Dünyanın En İyi Üvey Annesi

Size anlatacağım olay acayip ama gerçekten çok acayip ve dünyanın en iyi üvey annesi ile alâkalı! Aynı zamanda en kötü öz annesiyle de!..

Şu korkunç üvey anne masallarını kim yazdıysa gözü çıksın emi! 

Tamam kabûl; gerçek hayatta kötü, hatta korkunç üvey anneler var elbette. Ama kötü, hatta korkunç öz anneler de var. 

Yani iyi bir anne olmak, sadece öz ya da üvey olmakla alâkalı değil; iyi bir anne olmak, her şeyden önce iyi bir insan olmakla alâkalı...

Birazdan size anlatacağım olay acayip ama gerçekten çok acayip ve dünyanın en iyi üvey annesi ile alâkalı! Aynı zamanda en kötü öz annesiyle de! 

Fakat hiç heves etmeyin, size bir rahmetli Kemalettin Tuğcu hikâyesi yumurtlayacak değilim. Çünkü olay kuşlar âleminde geçiyor ve yumurtlayacak olanlar da kuşlar...

 

GUGUK KUŞUNUN AKIL ALMAZ NUMARASI

Aslında olaya guguk kuşunun gözünden bakacak olsak, kendisine bir miktar hak verebilirdik. Çünkü o da bütün anneler gibi yavrucağızı için en iyi olanı tercih ediyor. Fakat kendi yavrucağızı için en iyi olanı tercih ederken, başkaca kuşların yavrucağızları için durum hiç de öyle olmuyor...

Guguklar içinde, bütün o öteki kuşlar gibi kendisine bir yuva yapan, yuvasının kuşu, yavrularının anası olan türler de vardır. Ancak büyük bir kısmı, bu zahmetlere hiç katlanmaz ve yumurtlama vakitleri geldiği zaman, arsız uğursuz, çalçakal hırsızlar gibi etrafta yaşayan başkaca kuşları ağaçların, dalların, sazlıkların, kalın yapraklı otların arkalarına sinip, gözetlemeye başlar.

Bu gözetleme işi bazen haftalarca sürebilir. Çünkü guguk, kendisine değil, o çok kıymetli yumurtasına uygun bir yuva aramaktadır.

Nihayet, aradığı yuvayı bulup gözüne kestirdiğinde, bir süre de, yuva sahibinin yumurtlaması için beklemeye başlar.

Bu yuva, bir saksağana, bir siyah kargaya, bir sazlık serçesine ya da özellikle altın guguk kuşlarının çokça musallat olduğu bir ispinoza ait olabilir. 

Yakınlardan bir yerlerden, sinsice gözlendiğini bilemeyen ispinoz, yuvasına son bir çekidüzen verip, çerini çöpünü temizledikten sonra yumurtlama başlar. Ve bütün öteki ‘normal’ kuşlar gibi yumurtalarının üzerine oturur. Yakında yumurtalarından çıkacak yavrucağızları için patik örer, zıbın diker ve tatlı annelik hayalleri kurar... Fakat o da arada bir uçup kaçıp beslenmeli, su falan içmelidir.

İspinoz, yuvasını kısa bir süreliğine de olsa terk etmesiyle birlikte, guguk kuşuna haftalardır beklediği fırsatı vermiş olur. Guguk, uça koşa yuvaya gider. İlkin, ispinozun yumurtalarından bir tanesine tekmeyi vurduğu gibi yuvarlar aşağıya atar. Sonra boşalan yere kendisi yumurtlar.

Bazı kuşlar yuvalarına döndüklerinde bir şeylerin değiştiğini hemen anlarlar ve yabancı yumurtayı yuvadan aşağıya atar kurtulurlar. Ancak gugukların acayip bir özelliği vardır; genellikle yuvasını gasp ettiği kuşun yumurtalarına benzeyen desenlerde yumurtlarlar! Bu yüzden pek çok biçare kuş gibi ispinoz da, hiçbir şeyin farkına varmadan, annelik vazifesine kaldığı yerden devam eder.

Guguk kuşu, ama çaresizlikten, ama başka türlü sebeplerden bebeğini cami avlusuna bırakmış anneler gibi sessizce kimselere görünmeden ortalıktan sıvışmaz. Bir süre yine yakınlarda bir yerlerde beklemeye, olan biteni gözlemeye devam eder. Eğer, üvey anne adayına bir şey olsa, yahut bir dümen döndüğünü farkedip yuvasını terk etse, hemen gider yumurtasını alır ve kendisine başka bir kurban, başka üvey anne adayı aramaya başlar…

Gugukların yavruları öteki üvey kardeşlerinden önce yumurtalarından çıkarlar. Ve “Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al” sözünü haklı çıkarırcasına ilk yaptıkları iş, üvey anası kısa bir süreliğine de olsa yuvadan ayrılır ayrılmaz, henüz içlerinden yavru çıkmamış öteki yumurtaları ite kaka, sırtlaya sırtlaya yuvadan atmak olur.

Hem tüysüz hem de daha gözleri kapalı guguk yavruları bu konuda oldukça maharetlidir. Çıplak sırtlarındaki çukurumsu yapı yardımı ile, üvey kardeşlerine ait yumurtaları, Sirkeci hamalları gibi sallasırt ederek birer birer aşağıya atarlar. Böylece yuva tamamen kendisine kalır. Yayılır bir güzel gözü kör olmayasıca...

Zavallı ispinoz ise, yuvasına döndüğünde tek bir yavru ile karşılaşır. 

Elbette bir şeylerin ters gittiğini anlar, ancak neticede o artık bir annedir ve yuvasında, turuncu ağzını açabildiği kadar açmış yemek bekleyen bir yavru vardır.

İspinoz, o günden sonra kalan günlerini bu karnı asla doymak bilmeyen garip yavruyu doyurmakla geçirir.

Türlü tefarik böcekler, ölmüş tombul tırtıllar, iri iri karıncalar bitmek tükenmek bilmeyen bir şekilde yuvaya taşınır durur. 

Guguk yavrusu ise, ne varsa yer yutar ama bir türlü doymak bilmez. 

Kısa bir süre sonra iyice tombullaşan yavru, kendisini besleyen minik ispinozdan çok daha iri bir hâle gelir.

Anne ispinoz, bağrına bastığı bu tombalak yavruyu doyurmak için günlerce çırpınır durur.

Yuvadaki bu acayip durum, komşu ispinoz aileleri tarafından farkedilince, olaylar ilginç bir hal alır. Kem gözler ve türlü dedikodular alır başını gider...

– Ay ay ay! Kız sen buna ne yediriyorsun böyle! Anaaaaam nasıl da kilo almış.

– Sorma! Yedir içir doyuramıyoruz.

– Maşallah maşallah! Bizimkiler daha gözlerini açamadı.

– Şekerim sütüm yarıyor sütüm!

– Ay ne sütü be?

– Kuş sütü!

İşlerin yolunda gittiğini gören anne guguk, çoktan çekip gitmiş ve nasıl olsa kolayını buldu ya, sülalesini devam ettirmek için kendisine yeni bir kurban bulup, oraya da bir yumurta pırtlatıvermenin plânlarını yapmaya başlamıştır.

Yavru guguk üç hafta sonra anasından da babasından da daha iri olur. Altı haftalık olduğunda ise içinde büyüdüğü yuvayı darmadağın ederek uçar gider. 

Yüzlerce kilometrelik bir yolculuğun sonunda kendisi gibi guguk kuşlarının yaşadığı şehirlere, uzaktaki memleketlere göç eder.

Onu bu yaşa kadar besleyen, yemeyip yediren, içmeyip içiren, bağrına basan o dünyanın en iyi üvey anası ve üvey babası ise, böyle hayırlı bir evlat yetiştirmenin mutluluğu ile kendilerine yeni bir yuva yapmaya, yahut bozulan yuvalarını tamir etmeye girişirler.

Yakınlardaki çalılıkların, ağaç dallarının ve geniş yapraklı bitkilerin arasından yine aynı ses duyulur ve bu ses, bir İsviçre guguklu saatinden değil, anasının gözü gerçek bir guguklu kuştan gelmektedir...

Gu guk! Gu guk! Gu guk!