TR EN

Dil Seçin

Ara

Annemin Annesi miyim?

Annemin Annesi miyim?

Aile içi ilişkiler ve roller buzdağının altı kadar gizemli, onun kadar büyük önem taşır. Bilinen ve görünen yüzü sadece suyun üstündeki alan kadardır. Anne baba ve çocuk olmak aile içi ilişkilerde farklı anlamlar taşıyabilir, birbirinin yerine geçen kavramlar halini alabilir.

Bazen çocuktan ebeveyn olması, onun yükünü taşıması, onun bildiklerine şahitlik etmesi istenir. Bazen de anne baba, bir çocuk kadar çaresiz, onun kadar talepkâr ve onun kadar ısrarcı davranır. İsimler değişmez ama rolleri taşıyan kişiler değişir. Çocuktan bir yetişkin kadar olgun, anlayışlı ve destekleyici olması beklenir. Sırtına yaşının taşıyamayacağı anlamlar yüklenir.

Büyürken aile içinde öğrendikleri, şahit oldukları ve yaşadıkları insan için hayatı ve kendisini anlamasında ilk temeli oluşturur. Farkına varmadan ve tam da anlamadan öğrendikleri, büyüdükten sonra yanında taşıdığı bir gölge gibi onu takip eder. Yaptığı seçimlerde, önüne koyulanları seçmesinde ve sorunlarla baş etmesinde hep onun tesirini yaşar.

Anne babayla ilişki ve bu ilişkide kendini nerede algıladığın o kadar önemlidir ki, bundan sonraki ilişkilerinde de benzer tutum ve davranışlar sergilersin. Ailede fazla sorumluluk alan, diğer kardeşlere nazaran daha çok görev verilen bir rolün varsa, muhtemelen ilişkilerinde de aynı ortamların içine sokarsın kendini. Kimse daha vermeden sen hemen atlarsın sorumluluk isteyen işlerin üstüne… Yılların ilerlemesiyle şikâyet edersin, niye hepsini ben yapıyorum, neden hep ben diye… Oysa zamanında hepsini gönüllü aldığın halde…

Yine, ailede koşullu sevilmişsen; sevilmen, istedikleri gibi olmana bağlı olmuşsa, iyi çocuk olmadığın zamanlar sevgisizlikle, sevilmemekle tehdit edilmişsen eğer, şu an yaşadığın birçok ilişki ve arkadaşlıkta da aynı şekilde olmayı devam ettirirsin. Kaybetme korkusuyla yapışırsın yanındakilere… Öylesine yaklaşırsın ve öylesine sevginle boğarsın ki, karşındaki nefes alamadığı için uzaklaşır senden… Adeta korkunu kendin gerçekleştirirsin…

Kendin gibi değil de, ancak onun istediği gibi olduğunda sevilebileceğini öğrendiğin için, onaylamasan da karşındakine duymak istediğini, görmek istediğini verirsin… Fakat yine olmaz, yine istediğin kadar sevilmediğini hissedersin…

Çünkü karşındaki ne kadar istese de çocukluk yaralarına merhem olamaz ki…

Bazen öfkeyle büyürsün, öfkeyle büyütülürsün… Çocukluğunu düşündüğünde anne babanın kızgınlığını ve sinirli hallerini hatırlarsın… Bir günah keçisi kadar suskun çocukluğun gelir aklına… Ve büyürken kalbinde öfkeyi de büyütürsün, öfkeyi de beslersin… Sonra sen de öfke duyarsın çevrendekilere, birlikte yaşadıklarına ve kendine…

Bir de annesinin annesi, babasının babası olarak büyümek zorunda olan çocuklar vardır. Genellikle ilk çocuklardır onlar… Bir anne baba kadar olgun olmaları beklenir onlardan… Annenin sırdaşı, arkadaşı ve yol göstereni olma göreviyle doğarlar. Vaktinden önce annelerinin sırdaşı olurlar. Hatta onun mutsuzluğunun ve hüzünlü hayatının tanıklığını ve sadık dinleyiciliğini yaparlar.

Babayla yaşanamamış duyguların, babanın vermediklerinin adeta telafi edicisi olurlar. Sanki anneyi mutlu etme ve kurtarma görevi onların doğuştan görevidir. Bu görev bilinciyle hemen büyümek zorunda hissederler kendilerini… Hemen büyüyüp anneyi kurtarmak ve onun mutsuzluğuna son vermek isterler.

Kendi hayatlarını ve kendilerine özel anları yaşamak, anneye haksızlık yaptıklarını düşündürür onlara… O orada mutsuzken, nasıl olur da kendisi mutlu olabilir… Nasıl olur da kendini düşünebilir… Adanmış bir çocukluğun sahibi olanlar daha sonraki seçimlerinde de kendilerini adayacakları yeni seçimler yeni kişiler ve tercihler yapabilirler.

Yetişkin hikâyelerinin yorduğu bir çocukluğun sahibi olmak…

Bu çocuklar büyüdüklerinde çocukluklarını özlemez bile… Bir gün dahi geri gitmek istemezler. O kadar erken büyümek zorunda kalırlar ki, enerjileri çabuk tükenir. Tekrar toparlanıp ayağa kalkmaları kendileriyle yüzleşmelerini gerekli kılar. Doğru bildikleri, yıllarca inandıkları şeyler bir depremle alt üst olur. Bu sancılı süreçten çıkabildikleri yerde, özgürlüğün ve sorumluluğun nerede başlayıp nerede bittiğini de fark ederler.

Bir çocuğun anne babasına olan sorumluluğu nerede başlar, nerede biter, kendi kulluğunu yaşaması nerede başlar ve nerede biter…

İhtiyaçlarını karşılamak, incitmemek evlat olarak sorumluluksa, isteklerini elemek de kulluğunu ve kendi hikâyesini yaşaması için gereklidir. Çünkü her nefis taşıyanın istekleri de geniştir. Kalbin ve ruhun istekleri olduğu gibi, nefsin de istekleri vardır. Gerçek ihtiyaçlara karşı hassas olunması gerektiği kadar, nefsin ihtiyaçlarına da ihtiyatlı olunmalıdır.

Her şey zamanında ve dozunda yaşanınca güzeldir. Çocuk, çocuk olarak, ebeveyn de anne baba olarak yerlerini, sınırlarını ve sorumluluklarını almalıdır. Kimse kimsenin rolünün altında kalmadan, onun hikâyesinin altında ezilmeden büyümelidir. Kimse kimsenin kendi seçimleri ve kendi zihninin ürettiği mutsuzluğunun bedelini ödemek zorunda da kalmamalıdır.

Ve hiçbir çocuk annesinin annesi de olmamalıdır…