TR EN

Dil Seçin

Ara

Kâinattaki Sanat Nakışları

Kâinattaki Sanat Nakışları

Maddeyi oluşturan atomlardaki elektronların yörüngesinden gezegenlerin yörüngesine kadar, tüm kâinatta muhteşem bir tasarım ve düzen vardır. Her maddenin yapıtaşı olan atomun çekirdeğini bir arada tutan ‘güçlü nükleer kuvvet’, fizik kurallarının tanımlayabildiği en şiddetli kuvvettir.

Kâinatta her olay; güneşteki patlamalardan, yeryüzünde bir yaprağın ağaçtan düşmesine kadar her şey Allah’ın dilemesiyle gerçekleşir. Allah’ın sonsuz ilmi ve gücü, yarattığı her varlıkta tecellî eder. Rabbimiz an an yaratmayı sürdürür. Ve yarattığı her “şey,” kâinat kitabının bir sayfası, bir kelimesi, bir harfidir.

 

Bediüzzaman Kur’ân’ın, kâinatın ezeli bir tercümesi; varlıkların da, kendi lisanlarıyla okudukları âyetlerin tercümanı olduğunu söyler. Ve kâinat kitabının tefsiri olduğu gibi, yer ve göklerin de sahifelerinde örtülü olan esma-i hüsnânın definelerinin keşfedicisi olarak tarif eder. Üstad’a göre kâinat kitabının esas görevi, okuyanlara Yazarını ve Onun sıfatlarını öğretmektir.

“Sahife-i âlemin eb’ad-ı vasiasında (geniş ebadında) Nakkaş-ı Ezeli’nin yazdığı silsile-i hadisatın (olaylar silsilesinin) satırlarına hikmet nazarıyla bak... Ta ki mele-i âlâdan (büyük meleklerin âleminden) uzanan şu selasil-i resail (mektup silsileleri), seni âla-yı iliyyin-i tevhide (tevhid mertebelerinin en yükseğine) çıkarsın.” (Mesnevî-i Nuriye, 225)

Maddeyi oluşturan atomlardaki elektronların yörüngesinden gezegenlerin yörüngesine kadar, tüm kâinatta muhteşem bir tasarım ve düzen vardır. Her maddenin yapıtaşı olan atomun çekirdeğini bir arada tutan ‘güçlü nükleer kuvvet,’ fizik kurallarının tanımlayabildiği en şiddetli kuvvettir.

Diğer yandan galaksilerin, yıldızların yörüngelerinde kalmalarının nedeni olan ‘kütle çekim (yerçekimi) kuvveti’ kâinattaki diğer kuvvetlere oranla şiddeti en düşük kuvvettir. Bu kuvvetin değerlerinde bir azalma olsa yıldızlar yerinden kayar, dünya yörüngesinden kopar, bizler dünya üzerinden uzay boşluğuna dağılırız. En ufak bir artma olursa da yıldızlar birbirine çarpar, Dünya Güneş’e yapışır ve bizler de yer kabuğunun içine gireriz.

Bu düzenin sahibi Allah, mucizevî bir yaratışla, en küçük kuvvetle yıldızları yörüngelerinde tutar, en şiddetli kuvvetle küçücük atomun çekirdeğini kaynaştırır. Bütün kuvvetler, Onun koyduğu ‘ölçü’lere göre hareket eder.

Kâinatta, bilinen 300 milyar kadar galaksi ve her birinde bulunan 300 milyar yıldız, sonsuz ilim sahibi Âlemler Rabbinin kontrolünde dönüp durur. Bu muhteşem büyüklükteki galaksiler bazen birbirlerinin içinden geçer ve bu sırada asla birbirleriyle çarpışmazlar. Her şeyi kusursuzca yoktan var eden Allah, yarattığı her şeyi, kadrini hakkıyla takdir etmemiz gereken hayranlık uyandırıcı bir dengeyle düzenlemiş ve emrimize vermiştir.

Kâinatın yaratılışı Big Bang (Büyük Patlama) ile başlar. Ne denli mucizevîdir ki ‘patlama,’ insana karmaşayı ve düzensizliği çağrıştıran bir kelime olmasına karşın, Big Bang’de akıllara durgunluk veren hassas bir düzenleme vardır.

Big Bang ile birlikte yaratılan madde, korkunç bir hızla yayılırken, henüz patlamanın ilk anında şiddetli bir çekim gücü vardır. İşte bu, kâinatın tümünü bir noktada toplayabilecek kadar büyük bir çekimdir.

Big Bang olayında birbirine zıt iki güç olan patlamanın gücü ve bu patlamaya direnen, maddeyi bir araya toplamaya çalışan çekim gücü arasında bir denge oluştuğundan kâinat ortaya çıkar. İki güç birbiriyle uyum içinde yaratılmıştır; biri diğerine baskın çıksa ya kâinat genişleyemeden tekrar içine çökecek ya da madde birbiriyle bir daha asla birleşmeyecek şekilde savrulacaktı.

Bediüzzaman Âyetü’l-Kübra’da, “Bir kısmı arzımızdan bin defa büyük ve o büyüklerden bir kısmı top güllesinden yetmiş derece sür’atli yüz binler ecram-ı semâviyeyi (gök cisimlerini) direksiz, düşürmeden durduran ve birbirine çarpmadan fevkalhad (olağanüstü) çabuk ve beraber gezdiren; yağsız, söndürmeden mütemadiyen o hadsiz lâmbaları yandıran ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük kütleleri idare eden ve güneş ve kamerin vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük mahlûkları vazifelerle çalıştıran...” ifadeleriyle, göklerdeki muhteşem düzeni tarif eder. Ve Hâlıkının varlığının, göklerin varlığından daha açık olduğuna işaret eder... Ki Allah’tan başka ilâh yoktur.

Allah’ı göklerde ve yerde âciz bırakacak hiçbir güç yoktur. O, istediğini istediği gibi yapmaya gücü yetendir. “Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de—onun ardından yedi deniz daha eklenerek—(mürekkep) olsa, yine de Allah’ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Lokman Suresi, 27)

Bir tükenmez kalemle ortalama yüz sayfalık bir defteri yazarak doldurabiliriz. Âyette ifade edildiği gibi yeryüzündeki tüm denizlerin ve yedi katının daha mürekkep olduğunu düşünürsek, Allah’ın kelimelerinin, insan aklının kavrayış gücünün ötesinde sayılamayacak ve yazılamayacak kadar fazla olduğu çok açıktır.

“Hikmet, kâinat sahifelerinde parlayan san’at nakışlarıyla tebarüz eder (görünür)” der Bediüzzaman. Allah, Hakîm’dir; hikmet sahibi, sağlam, muhkem olandır. Kudret kalemiyle yarattığı düzen, yarattıklarındaki sanat nakışları Onun Hakîm isminin tecellileridir. Göklerde, yerde ve ikisi arasındaki mükemmel ve ihtişamlı düzeni yaratan eşsiz gücü, ancak samimi ihlâs sahibi ve yüzeysel bakmayan kulları görüp okuyabilir.

O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman’ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)