Sanat; insanın, estetik haz ve güzellik kaygısıyla, duygularının dışavurumudur. İçinde bir güzellik ve mükemmellik aşkı taşıyan her insan, bunu görmek ve göstermek ister.
Ayrıca sanat; güzelliği anlama ve öğrenme bilimidir. İnsanın, güzelliğe karşı duyarlılığını artıran bir eğitim biçimidir. İnsanlar arasında çok tesirli bir iletişim ve etkileşim aracıdır.
Sinema ve edebiyat
Edebiyat; şiir, hikâye, roman, senaryo ve deneme gibi dallarıyla sanatın en önemli bir türüdür. Görsel ve plastik sanatlar; resim, fotoğraf, mimarî, grafik, heykel gibi dallarıyla gözü terbiye eder. Müzik gibi ses sanatları insan ruhunun inceliklerine nüfuz ederken, hareket sanatları da pek çok hassas duygulara hitap etmektedir.
Sinema ise; yazı, ses, görüntü ve hareket sanatları gibi bunların hepsini, aktif olarak bir arada bulunduran, çok tesirli ve zengin bir sanat dalıdır.
“Her insan kıymetli bir sözünü ve fiilini bâkileştirmek için iştiyakla kitabet ve şiir, hattâ sinema ile hıfzına çalışır.” (Asa-yı Musa, s:76)
Sinemanın konuları
Sanatın ve sinemanın üç ana konusu vardır. Birincisi güzellik ve aşk, ikincisi kahramanlık ve millî duygular, üçüncüsü gerçeği tasvir etmek ve yansıtmak. Bu konuların dışında, gerçeküstü ve fantastik arayışlar, avangart (öncü) tabir edilen her türlü sıradışı denemeler de yapılmaktadır.
Belgesel sinema ve film çalışmaları tefekkür ufkunu genişlettiği gibi, gerçeği araştırmakta ve yansıtmaktadır. Tarihî olaylar, kahramanlıklar ve büyük insanların biyografileri gelecek nesilleri geçmişle bilinçlendirmekte ve tarihle bir köprü kurmaktadır. Ancak aşk ve güzellik meselesinde, sanatın dokunulmazlığına sığınan sinemanın, bâtılı tasvir eden cüretkâr tavrı, bilhassa yeni nesillerde manevî ve insanî değerlerin bozulmasına ve yozlaşmasına yol açtığı için, ahlâk ve toplum bilimcilerini endişelendirmektedir. Bu İslam toplumları için böyle olduğu gibi, diğer toplumların da önemli bir kaygısıdır. Şiddet ve cinsellik konularında, toplumun din, ahlâk ve kanun gibi kurumlarının oluşturduğu, süper egoyu delerek, idefiks tabir edilen kötü arzularını, sanat ile dışavurması, Platon tarafından yüzyıllar önce, ‘Khatarsis’ olarak adlandırılmıştır. Platon; sanatı, kötü ahlâkın yayıcısı olarak suçlamaktadır. Ne yazık ki sinema sanatı da, bütün faydalı ve eğitici filmlerine rağmen bu yaftayı boynundan çıkaramamaktadır.
Sinemanın etkileri
Sinema sanatı; yüzyılı aşkın bir zamandır, teknolojinin her unsurundan beslenerek gelişmeye devam etmektedir. İnsanın gözü ve kulağı yanı sıra duygularına, zekâsına ve hayal gücüne tesir etmekte ve yeni ufuklar açmaktadır. Geçmiş zamanda yaşamış insanları şimdiki zamanda gösterdiği gibi, fantastik ve bilimkurgu ile gelecek zamanın pencerelerini de hayalimize açmaktadır. Tefekkür ve hayra hizmet ettiği gibi, sefahate ve şerre de hizmet etme kabiliyeti taşımaktadır. Kim sahip olursa, ona mükemmel hizmet eden bu araç, aynı zamanda sahibinin elinde çok kuvvetli bir silahtır.
Dünyada bir tekel oluşturan Hollywood, hem bu sayede birilerine çok para kazandırmakta, hem de Amerikan kültürünü bütün dünyaya yaymaktadır. Cemil Meriç; “Dünyada kültürün tek taşınma unsuru ve köprüsü vardır, o da kitaptır.” derken elbette çok haklıdır. Ancak şunu da unutmamak lâzımdır ki, yeni doğmuş bebekler için hazırlanmış çizgi filmlerden itibaren, televizyon ve sinema, insanların şuuraltına işlemekte ve yeni bir kültür inşa etmektedir. Bu yeni kültür, yozlaşmış veya şartlanmış davranış biçimleri ortaya çıkarmaktadır. İnsanları bir köle gibi terbiye etmekte ve reklamlarla güdülen bir tüketim toplumuna dönüştürmektedir. Oluşan evrensel kültür, insanlığın manevi hazineleri ve zenginliği olan millî kültürlerini zedelemekte ve tamiri mümkün olmayan yaralar açmaktadır.
Yerli sinema
Dünyada hemen hemen her milletin kendi sanatı ve sineması vardır. Dövüş sanatları tabir edilen filmleri ile uzak doğu sineması, aşk filmleri ile Hint sineması, pek çok avangart ve çizgi dışı sanatsal denemeleriyle Fransız, Alman ve Rus sineması, Türk filmlerini andıran İtalyan sineması gibi bütün ülkelerin sinema sektörleri Amerikan sinemasının gücü karşısında erimiş ve gölgede kalmıştır. Türk sineması herhalde, Hollywood’un bütün yeniliklerini taklit etme çabasından vazgeçebildiği ölçüde “Türk Sineması” unvanını hak edebilecektir.