İlk insanların bir hayvan gibi sesler çıkarıp homurdanmalarından bir anadil doğmuş olma ihtimali denizlerde yüzen bir amipin evrimleşerek bir dinazora dönüşmesinden daha zordur. Hele kendileri de birer sembol olan hece ve kelimelerin görsel sembollerle ifade edilmesi ve yazıya dönüşmesi, evrimcilerin diyalektik materyalizm mantığı ile hiç izah edebileceği birşey değildir.
Bir sudoku bulmacası gibi ölçülü ve uyumlu olan dil dizgesi yani sistemi, şimdilerde ‘göstergebilim’ adı verilen dilbilimcileri epeyce uğraştırıyor.
İlk insanların konuşmayı ve kelimeleri yani dili, ‘tâlim-i Esma’ (isimlerin öğretilmesi) denilen Hz. Âdem’e verilen bir mucize olarak öğrendikleri Kuran’da yazdığı gibi kitab-ı Mukaddes’te yani Eski Ahid denilen Tevrat’ta da yazar. Aslında yüksek bir zekâ işi olan dil; sesleri ve kelimeleri, iç dünyamızdaki ve dış dünyadaki algıladığımız kavramları tanımlamaktan ve sembolize etmekten ibarettir. Yani asıl olan kavramlardır ve bizim bunların farkında olmamızdır.
Bir hikmete binaen yaratılışı gereği zekâsı düşük bir insan çevresindeki bazı kavramları algılayamaz veya anlamlandıramaz. Tam tersi olarak bazı insanlar da üstün yetenekleri ve zekâsıyla bazı şeyleri diğerlerinden daha önce algılar ve kavrar. Hatta bütün bilimlerin, felsefe ve sanat kavramlarının öncülerinin ya ilhama veya vahye mazhar sıradışı insanlar olduğunu herkes kabul eder.
Hele yazının gelişmesi için doğadaki hayvan ve bitki formlarını soyutlayarak harf veya işaretlere dönüştürmek en az Da Vinci veya Picasso kadar üstün yeteneği ve deha derecesinde zekâ gerektirir. İlk insanların mağara duvarlarına yaptıkları resimlerin aslında bazı olayları anlatan simgeler olduğu ve bir çeşit hiyeroglif yazının atası olabilecekleri fikri uzmanları hâlâ düşündürüyor. Hatta Sami dillerinde (Arapça ve İbranice gibi) elif harfi ile Yunanca’da Alfa aynı kavramdan yola çıkarak soyutlandıkları aşikâr olarak görülüyor. Hatta Arapça’daki B harfi ile Yunanca’da Beta, Arapça’da Gayın ile Yunanca’da Gama ortak kavramların sembolize edilmesinden geliştirilmiş birer gösterge olarak tanımlanıyorlar.
Bu arada ‘Gösterge’yi de biraz tarif edelim: Eğer birşey, kendisinden başka bir şeyi gösteriyorsa buna ‘gösterge’ deniyor. Yani bir gösteren var, bir de gösterilen. Gösteren harf gibi veya voltmetre gibi bir gösterge. Gösterilen ise kafamızda canlanan kavram ve mana. Elbette ki insanların sosyal yapısı içinde geliştirilmiş ortak kodlar var. Yani gösteren ve gösterilen dışında bunları anlayan ve anlamlandıran üçüncü element, yorumlayan. Ateşiniz yükselmişse bu hasta olduğunuzun göstergesidir ve bunu tecrübe ile anlayıp böyle yorumlayabiliyoruz. Eğer arabanızın benzin göstergesini okuyamıyorsanız kesin benzininiz biter ve yolda kalırsınız.
Kırmızı ışık; trafikte durmamız için bir semboldür ve ortak bir kabulle geliştirilmiş trafik işaretleri ve göstergelerdir. Her toplumun ve milletin kendi millî dili millî sembolü olduğu gibi, iletişimin imkânları ile bütün dünyaya yayılmış evrensel semboller ve göstergeler de çoktur. Örneğin iki parmakla gösterilen zafer işareti neredeyse bütün dünyada bilinen bir göstergedir. Yani onu yapan artık iki demek istemiyor, çünkü başka bir mananın sembolüdür.
Aslında bütün bilimlerin keşfettikleri formüller ve semboller birer göstergeden ibarettir. Herşeyin kendi görünen ve bilinen anlamı dışında başka manalar içeriyor olması, yaşadığımız âlemi bir ‘göstergeler evreni’ yapıyor. “Düşünüyorum öyleyse varım” önermesinde düşünmek, ‘var olduğunun bilincine varmış olma’ göstergesi oluyor. Bu durumda “üşüyorum öyleyse yaşıyorum” yani hastalık vs. gibi olumsuz haller de, var olduğumuzu farketmemiz için tekdüzelik ve monotonluğu kıran birer gösterge oluyor. Karnımızın guruldaması açlığın göstergesi olurken, kafamızda ve ruhumuzda ortaya çıkan hakikati arama meyli de inanma ihtiyacının bir göstergesi oluyor.
Teknolojinin imkânları ile dünya bir köy gibi küçüldüğü için neredeyse bütün dünyada ortak bir dil kullanacak kadar semboller çoğaldı. Eğer ortak sembolleri öğrenmek yabancı dil öğrenmekten daha kolaysa, niçin insanlık daha çok ortak sembol üretip iletişimsizlik problemini çözmesin. Örneğin @ işaretinin internet sembolü olduğunu artık herkes öğrendi ve kullanıyor.
Aslında tabiattaki göstergeleri de dünyanın her yerinde insanlar kolayca okuyabiliyor. Havanın bulutlanması ve şimşek, yağmur göstergesi; gece gökyüzü yıldızlarla dolu demek ki gösterge yarın hava güzel olacak diyor. Anneler yavrularına şefkat gösteriyor, bu da ilahi rahmetin göstergesi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Önemli olan göstergeleri doğru okuyabilmek.