TR EN

Dil Seçin

Ara

Travmatik Bir Nesil mi Yetişti?

Travmatik Bir Nesil mi Yetişti?

Çocuğun kişiliği her ne kadar eğitimle toplum içinde şekillense de çocuğun ahlâk ve karakterine en fazla tesir eden anne ve babasıdır. Bundan dolayı yeni nesille ilgili problemler karşısında sebep ve çözümlerini aileden başlayarak tespit etmek en doğrusu olacaktır.

Bir toplumun geleceğini yetiştirdiği nesillere bakarak anlayabiliriz. Yetişen nesiller önce anne babanın, sonra da toplumun eseridir. 

Çocuğun kişiliği her ne kadar eğitimle toplum içinde şekillense de çocuğun ahlâk ve karakterine en fazla tesir eden anne ve babasıdır. Bundan dolayı yeni nesille ilgili problemler karşısında sebep ve çözümlerini aileden başlayarak tespit etmek en doğrusu olacaktır.

Mesela, yeni neslin sorumsuz yetiştiğine dair şikâyetler dile getiriliyor. Belki de bunun en temel sebeplerinden biri, “Ben çektim çocuğum çekmesin.” İkincisi ise “Ben görmedim bari çocuğum görsün.” mantığıdır. Bu düşünce sebebiyledir ki, çocuk hayatı toz pembe görür, hayatın gerçeklerinden kopuk yaşar, yapay bir dünyada, hiçbir sorumluluk almayan, kendi ayakları üzerinde duramayan, her işinde sırtını anne babaya dayayan bir nesil yetişir.

Çocukken her istediği alınmış, şımartılmış bir genç, büyüyünce de iş beğenmiyor, dost beğenmiyor... Hayatının en dinamik yıllarını öğrenmek, çalışmak, üretmek yerine işsiz güçsüz geçiren insanları böyle aile ortamları yetiştiriyor.

Anne babaların gösterişli halleri, insanlara tepeden bakan tavırları, çocukları da kibirli yapıyor, onlara gurur ve enaniyet aşılıyor. Böyle bir insan da kendini dar kalıplara sıkıştırıyor, yalnızlaşıyor. Sevmiyor, sevilmiyor. Tevazu sahibi olamadığı için hayattan kopuyor, hayatın pek çok yönünü göremiyor, güzelliklerden mahrum kalıyor.

Aşırı ilgi gören bir çocuk büyüdüğünde şımarık; aşırı şiddet gören bir çocuk da büyüdüğünde öfkeli ve saldırgan bir kimliğe olacak ve insanlara karşı acımasız olurken, kendi içinde de büyük bir yalnızlık hissedecektir. Onun için anne babalar çocuklarına adaletli davranmalı; hak ettiği kadar verip adaleti öğretmelidir. Aşırı ilgi ve şiddete başvurmamalıdır.

Bugün yetişen neslin doyumsuz olduğu da söylenir. Yaşına uygun olmayan ödüllerin verilmesidir. Çocuklara takdir, tebrik, sevgi gibi manevi ödüller yerine, maddi ödüller veriliyor. Bu da çocuğun aldığı hediyenin değerini takdir edememesine sebep oluyor ve doyumsuz, kıymet bilmez gibi görülüyor.

Bedeli ödenmeyen hiçbir şeyin kıymeti bilinmez. Onun için anne babalar, çocukların isteklerinde, az da olsa onların gayret göstermelerini beklemeli ve yapabileceği küçük bedellerden sonra istekleri bu şekilde yerine getirilmelidir. Aksi takdirde çocukken hiçbir bedel ödemeksizin hediyeler aldıran çocuk, büyüyünce de büyük bedeller ödetir.

Ayrıca “özgürlük” adı altında çocuklara zarar veriliyor. Henüz ortaokul yaşlarındaki bir çocuğun kafelerde gezmesi, sosyal medyada her türlü siteye girmesi gibi yanlış davranışlar, yine anne babanın ölçüsüz özgürlük düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Oysa yaptıklarında serbest bırakılan, yanlış yaptığında müdahale edilmeyen çocuklar da doğruyu, yanlışı, sakınmayı, dikkatli davranmayı öğrenemiyor. İnsanları üzen, kıran, acılarını umursamayan, empati yapamayan birisi oluyor. Oysa insan öğrenmeye muhtaçtır. Yanlış bir şey yaptığında “evladım böyle yapman yanlış,” doğru bir davranışı karşısında da “bu yaptığın çok güzel ve doğru bir davranış, böyle yapmaya devam et, böyle ol..” diyen birisine ihtiyacı vardır.

Çocuklara sorumlulukları hatırlatılmalıdır. Küçüklüğünden itibaren, yaşlarına uygun sorumluluk yüklenmelidir.

Son olarak davranış bozukluğunun en temelinde anne babanın çelişen söz ve davranışları yer alır. Anne babalar söz verip sözünü tutmazsa veya birinin söylediğinin zıttını diğeri söylerse, elbette çocuklarda davranış bozukluğu ortaya çıkar.

Çocuk yetiştirmek isteyen anne babalar, evvela kendine önem vermeli, dikkat etmeli. Bediüzzaman Hazretleri şöyle güzel bir sözü nakleder: “Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsimden başlarım.” der. (Sözler, Yirmibirinci Söz)