Hayvanlar âleminde bazı türlerin geceleri, bazılarının ise gündüz vakitlerinde aktif olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak büyüme ve gelişmesi için ışığa ihtiyacı olan bitkiler âleminde gece hayatının olabileceğini pek düşünmeyebiliriz. Oysa tüm bitkiler gündüz saatlerinde çiçek açmalarına rağmen ezan çiçeği (Oenothera biennis), akşam sefası (Mirabilis jalaba) ve mehtap sefası (Ipomea alba) gibi bitkilerin gün batımı ile birlikte çiçek açmaları oldukça ilginçtir.
Aslında bu çiçeklerin akşam saatlerinde açmasının bitkinin soyunun devamını sağlaması açısından çok önemli bir hikmeti vardır. Çünkü akşam saatlerinde açan çiçeklerle bu saatte faaliyete geçen Agrius cinsi güveler arasında enteresan bir alışveriş vardır. Bu güveler, akşam karanlığında çiçeklerdeki nektarları görebilmesi için ultraviyole duyargalarla donatılmıştır. Bu sayede sonsuz rahmet ve hikmet sahibi Allah’ın (cc), tüm çiçeklerin kapalı olduğu zaman diliminde bu kelebeklerin beslenmek için gerekli olan nektarlara ulaşmalarını sağlamıştır. Aynı şekilde gececi bitkilerin de çiçek tozlarını bu kelebekler vasıtasıyla diğer çiçeklere ulaştırması sağlanmış olur.
Gece Çiçek Açan Bitkilerin Tozlaşma Stratejileri Farklıdır
Sonsuz ilim sahibi Yaratıcının gececi bitkilerle ilgili daha birçok mucizevi tasarrufu vardır: Mesela gece çiçek açan bitkilerin tozlaşma stratejileri farklıdır. Öncelikle bu çiçeklerin renkleri ve kokuları gececi böcek ya da kuşları kendine çekebilecek şekilde yaratılır. Gece çiçek açan bitkilerin nektarları metrelerce uzaktan böcekleri kendine çekebilecek güçlü, tatlı ve baharatlı kokularla donatılmıştır. Bu bitkilerin nektarları çiçeğin daha derin bölümlerinde bulunduğu için tozlaşmayı sağlayacak olan böceklerin de uzun ağız yapısına sahip olmaları gerekir. İşte güve türü kelebekler uzun emici ağız yapıları sayesinde bu kadar derinlerdeki nektarları emebilirler. Dişi güve de bu tozlaşma hizmetine karşılık yumurtalarını çiçeklerin içine bırakır.
Yarasalar ve Çiçekler
Gece açan çiçeklerin tozlaşmasına yardımcı olan hayvanlardan birisi de bu çiçeklerdeki nektar ile beslenen yarasalardır. Yarasalar tarafından döllenen ve beyaz, yeşilimsi ve mor renklere sahip olan bu gececi çiçekler öyle güçlü bir kokuya sahiptirler ki, karanlıkta uçan kör yarasalar bu sayede onları kolaylıkla bulabilirler. Bu çiçekler ayrıca çok bol miktarda nektar da üretirler. Görüldüğü gibi her iki canlı da kusursuz bir uyum içindedir.
Gececi Bitkiler ve Böcekler İlk Ne Zaman Buluştular?
Evrimi savunanlara göre bitkiler böceklerden önce yeryüzüne çıktıklar. Bu durumda akla şu soru geliyor; “Gececi bitkiler, gece kelebekleri yokken nasıl tozlaşıyorlardı?” Yine evrimi iddia edenlere göre bitkilerdeki bu çiçek yapısı ‘milyonlarca yıl’ süren bir değişim sonucu ortaya çıkmıştır. Konuyu evrim görüşünün süreç paradoksu açısında incelersek; eğer bu çiçek yapısı ve tozlaşma stratejisi o bitkinin soyunun devamını sağlayan temel faktör ise milyonlarca yıl süren çiçek gelişimi sürecinde bu bitkiler nasıl hayatta kaldılar? Milyonlarca yıl değişimler geçirerek çiçek yapılarını, yine milyonlarca yıl sonra ortaya çıkacak olan böcek türleri arasından güvelere uygun bir hale nasıl getirmiş olabilirler? Ya gece kelebekleri bu süre zarfında nektar ve polen ihtiyaçlarını nasıl gidermiş olabilirler? Evrimi, tesadüfü savunanlar baktılar ki, kendileri de bu sorulara cevap bulamıyorlar, bunun üzerine “birlikte evrim” diye bir başka görüş ortaya attılar. Oysa bitkiler ile böcekler arasındaki bu mükemmel uyum tesadüfü kabul etmez, bir planı gösterir.
Bitkilerdeki Gece Hayatı ve Tasavvuf
Yukarıda anlatılan bitki-hayvan ilişkilerinin biyolojik ve ekolojik anlamı dışında bir de manevi bir anlamı vardır. Risale-i Nur’da gündüz ve gece yaşayan canlıların yaratılış hikmetleri şöyle ifade edilmektedir: “Onlardan bir kısmı leylîdir (gececi). Gecede sükûta dalan ve sükûnete giren bütün küçük hayvanların kaside-hân enisleri (dostça kasideleri), gecenin sükûnetinde (sessizliğinde) ve mevcudatın sükûtunda, onların tatlı sözlü nutuk-hanlarıdır. Ve o meclis-i halvette (toplantıda) olan zikr-i hafînin (gizli zikrin) dairesinde birer kutuptur ki, her birisi onu dinler, kendi kalpleriyle Fâtır-ı Zülcelâllerine bir nevi zikir ve tesbih ederler. Diğer bir kısmı neharîdir (gündüzcüdür). Gündüzde, ağaçların minberlerinde, bütün zîhayatların başlarında, yaz ve bahar mevsimlerinde, yüksek âvazlarıyla (sesleriyle), lâtif nağamatla, sec’alı (cıvıltılı) tesbihatla Rahmânü’r-Rahîm’in rahmetini ilân ediyorlar. Güya bir zikr-i cehrî (sesli zikir) halkasının bir reisi gibi, işitenlerin cezbelerini tahrik ediyorlar ki, o vakit işitenlerin her birisi lisan-ı mahsusuyla (kendine özel dilleri ile) ve bir âvâz-ı hususî (özel bir ses ile) ile Fâtır-ı Zülcelâlinin zikrine başlar.”
Kaynaklar:
Kawaano, S. et al. 2005. Pollination biology of Oenothera (Onagraceae). Plant Species Biology 10: 31-38.