Bitkilerde cinsiyetle ilgili olarak Kuran’da “…Her meyve (bitki) türünden iki eş yarattık…”1 denilmektedir. Kur’an bir fen kitabı değildir ama kâinat kitabının bir tefsiri olduğundan kâinattan ve ondaki olaylardan da bahseder. Kur’an bir fen kitabı gibi olayların bizzat kendileri için değil Yaratanın varlığına, birliğine ve büyüklüğüne olan işaretleri açısından bahseder. Dolayısıyla Kur’an’ı okuyan kimse ondan ilahi mesajları aldığı gibi aynı zamanda gizli bazı fenni olayların ipuçlarını da bulabilir.
Kur’an’ın mucize olduğunu yani Allah kelâmı olduğunu gösteren bir husus da bizim için bir sır olan kâinattaki bazı olaylara asırlarca öncesinden parmak basmış olmasıdır. Bu işaretler biraz üstü kapalı biçimde verilmiştir. Açıkça verilseydi o çağın insanları anlamakta sıkıntı çekerlerdi. Kur’an kıyamete kadar bütün zamanların insanlarına hitap ettiği için bu nevi ayetlerin manası şümullüdür.
Kur’an’daki fen ile ilgili gizli işaretleri ya o fennin mütehassısları anlayabilir, ya da o fenle ilgili gelişmeler o ayetin anlaşılmasını sağlayacak seviyeye geldiğinde anlaşılır. Bitkilerde cinsiyet ve döllenme olayında rol oynayan erkek ve dişi üreme hücreleri (sperm ve yumurta) gözle görülemeyecek kadar küçük olduklarından mikroskobun keşfine kadar bu olay anlaşılamamıştır. Halbuki Kur’an 15 asır önce bundan bahsetmiştir. Yukarıda zikredilen ayette “zevceyn” (iki eş) kelimesi kullanılarak meyvelerin insan ve hayvanlarda olduğu gibi erkek ve dişi hücrelerin birleşmesinden meydana geldiğine işaret edilmektedir.2
Bitkilerde üremenin iki eşlilikle sağlandığını izah için bu kelime yeterli iken peşinden “isneyn” (iki çift) kelimesinin gelmesi her bitki türünün başlangıçta erkek ve dişi olmak üzere çift olarak yaratıldığına işaret eder. Bu da bitkilerde bir türden diğerinin tesadüfen evrimleştiği fikrine karşı Kur’an’ın bir sözüdür. Dolayısıyla bu ayet bitkilerin başlangıçta çiftler halinde yaratıldığını, ondan sonra ise ilahi tasarrufla eşeyli üreme kanununa bağlı olarak çoğaldıklarını bildirmektedir.
Bitkilerde cinsiyet ve eşeyli üremenin keşfi uzun bir seyir gösterir. Milattan önceki yüzyıllarda yaşamış olan Aristo, bitkilerin kendi gayretleriyle ürediklerini ve meyve ve tohumların bitkilerin fazla beslenmesinden kaynaklanan artık ürünleri olduğunu ileri sürmüştür. Bugünkü Irak topraklarında hüküm sürmüş olan Babilliler ile Asurluların ise bölgenin önemli bitkisi olan hurma ağaçlarının bir kısmının meyve verdiğini diğerlerinin ise vermediğini, meyve vermeyenlerin üzerindeki çiçek tozlarını meyve veren hurma ağaçlarının üzerine serptiklerinde daha çok hurma verdiklerini fark ettiler ve bu usulü kullandılar. Ancak bunların hurmadaki çift cinsiyetlilik durumunu bilerek mi yoksa tecrübeler sonucu mu bu işlemi yaptıklarını kesin olarak bilmiyoruz. Ortaçağ Avrupa’sında bazı bilim adamları bitkilerde cinsiyetin varlığını inkar etmekle kalmamış, bu konuyla uğraşmayı ahlak dışı bulmuşlardır. Bazıları da polen adı verilen çiçek tozlarını çiçeğin salgısı olarak düşünmüşlerdir.
İlk mikroskobun Hollandalı araştırıcı Leeuwenhoek tarafından 1650’li yıllarda icadından sonra mikroskopla canlıları inceleme devri başlamıştır. Bir taraftan mikroskopların büyütme güçleri geliştirilirken diğer taraftan canlıların yapıları hücre seviyesinde inceleniyordu. Bitkilerde cinsiyetle ilgili ilk anlamlı araştırmalar 1665-1721 yılları arasında yaşamış olan Camerarius tarafından yapılmıştır. Bu araştırıcı mısır bitkisinde yaptığı mikroskobik çalışmalar sonucunda bitkinin erkek eşey organının polenleri taşıyan anter ve dişi organının da stilus ve stigmayı taşıyan ovaryum (yumurtalık) olduğunu keşfetmiştir.3
Bitkilerde cinsiyet konusunda yapılan araştırmaların birikimiyle “Bitki Embriyolojisi” adında bir bilim dalı doğmuştur. Buna göre bitkilerin %20 kadarı iki evcikli yani erkek ve dişi organlar ayrı bitkiler üzerinde bulunur. Hurma, incir ve söğüt buna örnek verilebilir. Bitkilerin %80 kadarı ise erseliktir. Yani erkek ve dişi organlar aynı çiçek ve aynı bitki üzerinde bulunur. Bu durumda erkek hücrelerin dişi ile birleşmesi aynı çiçekte değil başka bitkiler üzerinde olabilmektedir. Çünkü aynı çiçek üzerinde önceden yerleştirilmiş olan doku uyuşmazlığı, heterostili ve herkogami gibi döllenmeyi engelleyici mekanizmalar bulunmaktadır. Her iki durumda da bir bitkinin polenlerinin kendi türünden başka bir bitkideki dişi organa taşınması gerekmektedir. Tozlaşma adı verilen polen taşınması ise bazı bitkilerde rüzgârla bazı bitkilerde de arı gibi böceklerle ve kuşlarla olmaktadır. Bitkilerde görülen genel üreme kanunu bu şekildedir ki, ilgili ayet buna işaret etmektedir.
Bitkilerde cari olan umumi üreme kanunun elbette istisnaları vardır. Ancak bunun oranı %1’den de azdır. Mesela, çölde yaşayan Violave Commelia gibi birkaç bitki türünde bitkiler erseliktir ve aynı çiçek üzerinde döllenme olur.4 Bir istisna da muz örneğinde olduğu gibi herhangi bir döllenme olmaksızın dişi organ doğrudan meyveye dönüştürülür ki bu tip üremeye partenokarpi denir.5 İstisnalar kaideyi bozmayacağı için bu tip üremeler ayetin kapsamı dışındadır.
Esasen bu istisnaların varlığı da Cenâb-ı Hakk’ın Mürid ismini yani istediğini yapan bir zat olduğunu gösterir. Yüce Yaratan bu istisnaları koymakla umumi kanunlarının bir sebepler perdesi olduğunu, isterse başka sebepleri kullanarak da iş yapabildiğini bize göstermek istemektedir. Nasıl ki İsa peygamberi bir mucize eseri olarak babasız yarattıysa, bunun örneklerini bitkilerde göstererek adeta bu yaratmayı inkar edenleri yalanlamakta ve aynı mucizeyi sürekli göstermektedir. Zaten tabiatta mucize olmayan ne var ki? Ama görmek istemeyenden daha kör kimse de yoktur tabii ki.
Kaynaklar:
1. Kur’an-ı Kerîm meali, Rad suresi, 3. Ayet.
2. Akgündüz, A. (1991). Zafer Bilim Araştırma Dergisi, Kasım sayısı.
3. Ünal, M. (2006). Bitki Embriyolojisi, Nobel Yayınları, Ankara.
4. Faegri K., Van Der Pijl L. (1966). The principle of pollination ecology, Pergamon Pres, Toronto.
5. Kocaçalışkan, İ. (2008). Bitki Fizyolojisi, Nobel Yayınları, Ankara.