TR EN

Dil Seçin

Ara

İyiliğin Ömrü Uzun Olur

İyiliğin Ömrü Uzun Olur

Yeni bir hafta başıydı. Sabah erkenden çalıştığım şantiyeye gelmiştim. Bahara yakın günlerdi, hafif hafif esen meltem ve sabah güneşi soğuk kış günlerinin bittiğini müjdeliyordu; fakat bu huzur havası avaz avaz bağıran birisinin konuşmasıyla bozuldu…

Güvenlikçi, yüksek sesle telefonuyla konuşuyordu. Bu adam o sabah işe başlamıştı ve emekliliğine az kalmış yaşlı birisiydi. Onunla henüz tanışmamıştık.

Büromuz hafif yüksekçe bir tepede, şantiyeye hâkim bir konumda olduğundan güvenlik kulübesi büromuzdan görülebiliyordu.

Önce aldırış etmesem de bitmek bilmeyen bu konuşma her dakika daha da şiddetlendi.

Neyse ki telefonu kapattı ve şantiye alanında bir sağa bir sola hızlı hızlı yürümeye başladı. Ara sıra da kendi kendine el kol hareketleri yaparak konuşuyordu. O böyle hışımla yürürken haber gönderip yazıhaneye davet ettim. Amacım hem tanışmak hem de biraz konuşup sakinleştirerek görevde olduğunu hatırlatmaktı.

Hızlı adımlarla bize doğru yürümeye başladı. Uzun boylu, iri yarı ve sert mizaçlı birisiydi.

Yazıhaneye girdi masamın karşısındaki sandalyeye buyur ettim ama kaşlarını çatarak cevap verdi: “Ben cam kenarına oturayım hem buradan güvenlik kulübesine bakarım.”

Ben kendimi tanıttıktan sonra onu tanımak istediğimi söyledim. O da sinirli olmasına rağmen oldukça sakin bir ses tonuyla anlatmaya başladı… Çaylar geldiğinde artık daha sakindi… Yaşlandığından, iki hafta sonra emekli olacağından ve aşırı asabi bir insan olduğundan bahsetti… Belli ki uzun zamandır kimseyle dertleşmemişti. Ben de karşımdaki bu iri yarı, asık suratlı, çatık kaşlı adamın anlattıkça rahatladığını görünce lafı uzatıyor ve onu konuşturuyordum.

Bir ara gençlik yıllarında bir fabrikada çalıştığından, oradan da bir tartışma sebebiyle atıldığından söz etti.

Araya girerek, “Babam da o fabrikadan emekli oldu” dedim. “Senin baban kim?” diye sertçe sorunca fabrikanın bekçilerinden Ziya dedim. Bir anda ayağa kalktı, gözleri doldu, bana doğru sertçe üç adım attı…

Korktum!..

Ancak durulmaya başlamıştı, yine neye kızdı bu adam dedim içimden. Koca kollarını açarak “Gel sana bir sarılayım!” dedi. Şaşkındım. Bana bir sarıldı ki kemiklerimi hissettim…

Ve yine anlatmaya başladı:

“Ben o fabrikada o olaydan dolayı cezaevine düştüm. Onca arkadaşlarımdan bir tanesi çoluk çocuğuma uğramamışken senin rahmetli baban ve annen mütemadiyen ailemi ziyaret etmişler. Benim cezaevinde bulunduğum dört ay içersinde ailemin iaşelerini karşılamışlar ve annen çocuklarıma bayram için elbiseler dikmiş. Oysa Ziya abiyle samimiyetimiz neredeyse yok denecek kadar azdı. Demek sen onun oğlusun…” dedi yaşlı gözlerle devam etti sözlerine:

“Ben utancımdan babana sarılıp bir teşekkür dahi edemedim. Aradan 27 yıl geçti; şimdi Allah bana baban yerine sana teşekkür etme fırsatını verdi. Biliyor musun bizim evde baban ve annen hâlâ dualarla yâd edilir. Allah rahmet eylesin…”

Ardından da hızlıca yazıhaneden çıkıp gitti…

Boşuna denmemiş, “İyilik yap denize at; balık bilmezse Hâlık bilir” diye…

Babacığım ve anneciğimin Allah rızası için yaptığı o iyilik yıllar sonra beni böyle bulmuştu. Rabbimiz hepimize, böyle ihlaslı, güzel işler yapmayı ve hoş sadalar bırakmayı nasip etsin.