TR EN

Dil Seçin

Ara

Odun Tozları / Bir Hatıra

Odun Tozları / Bir Hatıra

Soğuk bir akşam üstü eve yeni gelmiştim ki, uzun süredir hastanede yatan yaşlı bir tanıdığımızın vefat haberini aldım.

Hemen akşam namazını kılıp taziye için evine gittim. Sokağa girdiğimde yakınları evin bahçesini doldurmuş ve merhumun oğlunu teselli edip, taziyelerini sunuyorlardı. Vefat eden amcanın oğlu insanları büyük bir üzüntüyle karşılıyor; her görüştüğüne babasına sarılır gibi sarılıyordu…

Taziyenin ardından evin arkasındaki geniş bir alanı kaplayan ahşap sundurmanın altına gidip bir tabureye oturdum.

Sundurma kalabalıktı ama ortama derin bir sessizlik hâkimdi. Dünya hayatının soğuk yüzlü gerçeği ölüm konuşunca, insana söz kalmıyordu. Neyse ki ahirete imanımız ölümün ayrılık değil kavuşma yönünü gösteriyordu. Bu da bize büyük bir teselli oluyordu. Şairin dediği gibi: “Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber. / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber!..”

Ben bu düşüncelerdeyken, gür sesli birisi o derin sessizliği bozdu: “Ruhuna Fatiha!”

Okunan Kur’an ayetleri ve dualardan sonra oradakiler rahmetli amcamız hakkında konuşmaya başladılar:

“Çok iyi komşuydu. Allah rahmet eylesin…”

“Beş vakit camideydi, sanki cami kuşuydu…”

“Ben çocukluğumdan beri amcayı tanırım, hiç yüzü asık veya sinirli halini görmedim. Hep tebessüm ederdi…”

Herkes onu hayırla yâd ediyordu.

Hatta yağmurdan sığındığımız geniş sundurmayı da vefat eden amcamızın kendi elleriyle yaptığını öğrendim. O sundurma onun ekmek teknesiymiş, yıllarca odunculuk yapmış orada. Orman işletmesinden alınan büyük tomruklar buraya getirilir satıldıktan sonra sobada yakılmak için hızarda doğranırmış.

Amcamız yaşlanınca o işi bıraksa da şimdi bize sığınak olan sundurmayı bozmamış.

Herkes bu minvalde sohbet ederken, geldiğimden beri bir köşede tek başına oturan yaşlıca bir adam dikkatimi çekmişti. Kendi başına dualar ediyor, zaman zaman da sessizce ağlıyordu… Derken amca yerinden kalkarak bize doğru geldi. Gözleri yaşlıydı. Sesi titreyerek: “Ben bu oduncu amcanın sattığı odunları yıllarca at arabamla taşıdım. Böyle hakka riayet eden insana hiç rastlamadım. Eskiden insanlar gelir tonla odun alırdı. Sonra hızarda biçilirdi. Bu amca her seferinde odunları arabama yüklememe yardım eder, hızarın altından çıkan odun tozlarını itina ile süpürür, onları çuvala doldurup arabaya yüklerdi. ‘Kul hakkıdır oğlum, bunlar müşterinin odununun tozları mutlaka bunları da teslim et’ derdi. İşte bugün böyle güzel yaşamış bir insan Rabbine kavuştu. Allah rahmet eylesin” dedi ve gitti…

İşte hayat böyle… Odun tozunu dahi hesap edip ahirete pırıl pırıl gitmek de var; hak hukuk dinlemeden yaşayıp hem ortalığı hem de amel defterini toz duman etmek de…

Rabbimiz bizleri, mahşeri unutmadan yaşamaya muvaffak etsin…