Dünya nüfusu 2016 yılında 7.432.663.275 oldu, her yılda %1’in üzerinde artmaya devam ediyor. Nüfus arttıkça çevre kirliliği de artıyor. Evsel, endüstriyel, nükleer atıklar, egzoz gazları; havayı, suyu ve toprağı kirletiyor. Bu kirlilik, ekolojik dengeyi bozuyor ve sonucunda canlı hayatını tehdit ediyor.
…
Ormanlar bilinçli/bilinçsiz yangınlarla her gün daha da azalıyor. Kömür kullanan ülkeler atmosferi kirleten karbondioksit gazlarının büyük nedeni olmakta, sonunda koruyucu tabaka olan ozon tabakasını delerek küresel ısınmaya neden olmaktadırlar. İnsanoğlu, endüstriyel atıklarla havayı, suyu ve toprağı kirletmeye devam etmektedir.
Her sene doğada, denizlerde, karalarda binlerce hayvan ölüyor, bitkilerin yaprakları, meyveleri dökülüyor ama bunlar insanlar gibi çevreye zarar vermiyor. Çünkü onları temizlemek için özel kurulmuş bir ekosistem var; o işliyor. Leş yiyen hayvanlar, kartallar, kurtlar, karıncalar; o cenazeleri ortadan kaldırmak için görevlendirilmiş, onlar da görevlerini bir sağlık görevlisi gibi titizlikle yapıyorlar. Kısa zamanda ölüleri ortadan kaldırıyorlar.
…
Son yapılan araştırmalarla insanoğlunun ürettiği petrol ve petrol ürünlerini, naylonu, pet şişeyi yiyen 62 çeşit bakteri bulunmuştur. Oceanospirillales: Petrol yiyen bir bakteri; Flavobacterium sp k172: Naylon yiyen bir bakteri; Ideonella sakaiensis: Pet yiyen bir bakteridir.
***
Rusya’nın uzak doğusunda Vladivostok kenti yakınlarında bulunan Ussuri Koyu’nda “Cam plajı” diye bilinen bir sahil kıyısı var. Sovyetler Birliği döneminde boş içki şişelerinin atıldığı bir çöplük olarak kullanılıyordu. Geçen on yıllar içinde Kuzey Pasifik dalgalarıyla buraya atılan şarap, votka ve bira şişeleri temizlendiği ve o cam kırıklarının milyonlarca, rengarenk ve pürüzsüz çakıl taşına dönüştüğü görüldü. Yıllarca insanların uğramadığı bu bölge, şimdi turistlerin belirli bir ücret karşılığında ziyaret edebildiği özel bir kıyı oldu.
Benzer bir olay ABD’nin batısında Kaliforniya kıyılarında da gerçekleşmişti. 20. yüzyılda Pasifik okyanusuna bakan Fort Bragg kentinin insanları, çöplerini uçurumdan aşağı atıyorlardı. Bu çöplerin içinde cam şişelerden tutun da hurda arabalara kadar birçok şey vardı. 1949 yılında bu fotoğrafların yerinde yığınla çöp manzaraları vardı. Hatta bu çöpleri azaltmak için ateşe verildiği bile oluyordu. Ta ki 1969 yılında yetkililer bölgeyi kapatana kadar. Ve yıllar sonra bu terk edilmiş kıyı tabiattaki sistemin işlemesiyle tamamen küçük, berrak ve renkli camlarla donandı.
…
Atmosfere salınan karbondioksit, yeşil yapraklı bitkiler ve algler tarafından alınıyor, fotosentez yolu ile besine çevriliyor. Böylece zararlı gaz faydalı bir besine çevriliyor, ayrıca bir de açığa çıkan oksijen havaya veriliyor.
İnsan vücudunda da bazı zararlı kimyasallar meydana gelir, onlar da vücut içinde işleyen kompleks mekanizmalarla temizlenir, dışarıya atılır. Bazıları solunum yoluyla, bazıları böbrek, bazıları da terlemeyle atılır. Mesela vücutta açığa çıkan karbondioksitin büyük kısmı alyuvarlar aracılığıyla akciğerden atılır, diğer kısmı da su ile birleşir bikarbonata dönüşür, o da karaciğerde amonyak ile birleşir, ‘üre’ye dönüştürülür ve böylece böbreklerden atılır.
Vücuda dışarıdan giren zararlı maddeler ve mikroplar ise akyuvarların ilgili hücreleri tarafından ortadan kaldırılır. Kan hücrelerinden olan akyuvarlar (monosit, nötrofil, eozinofil, basofil, doğal öldürücü (NK) hücreler, T ve B lenfositler gibi), makrofaj, mast hücreler, dendritik hücreler, keratinositler, epitel hücreleri (deri, havayolu ve bağırsak hücreleri), beyindeki küçük glia hücreleri insan vücuduna zarar veren mikropları ve maddeleri yok ederler.
İnsan ve hayvan hücreleri içine ‘lizozom’ adı verilen küçük havuzcuk şeklinde bir organel vardır bu da ölü dokuları, yaşlanmış hücreleri ve bazı maddeleri yutarak onlardan hücreyi temizler.
…
Şimdi Bediüzzaman’ın âlemde sergilenen tüm bu temizlik faaliyetlerini nasıl gördüğünü şu ifadelerinden okuyalım:
“Bu kâinat ve bu küre-i arz (dünya), daim işler bir büyük fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misafirhanedir. Halbuki böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler; müzahrefatla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirleniyorlar, bulaşık oluyorlar ve ufunetli maddeler her tarafında teraküm ediyorlar (birikiyorlar). Eğer pek çok dikkatle bakılmazsa ve tanzif edilmezse ve süpürülüp temizlenmezse içinde durulmaz, insan onda boğulur.
Halbuki bu fabrika-i kâinat ve misafirhane-i arz o derece pâk, temiz ve naziftir ve o kadar kirsiz ve bulaşıksızdır ve ufunetsizdir ki, bir lüzumsuz şey ve bir menfaatsiz madde ve tesadüfî bir kir bulunmaz. Zahirî bulunsa da çabuk bir istihale makinesine atılır, temizlenir. Demek bu fabrikaya bakan zat, çok iyi bakıyor.
Ve bu fabrikanın öyle tanzifçi bir sahibi var ki, o koca fabrikayı ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizler, tanzim ve tanzif eder. Ve o pek büyük fabrikanın büyüklüğü nisbetinde müzahrefatı ve enkazından kalma kirli maddeleri, süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüğü nisbetinde, temizliğine ve nezafetine dikkat ediliyor.
Bir insan, bir ayda yıkanmazsa ve küçük odasını süpürmezse çok kirlenir, pislenir. Demek bu saray-ı âlemdeki pâklık, safilik, nuranilik, temizlik; mütemadiyen hikmetli bir tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor.”
“Demek bu saray-ı âlem ve bu fabrika-i kâinat, ism-i Kuddüs’ün bir cilve-i azamına mazhardır ki, o tanzif-i kudsîden gelen emirleri, değil yalnız denizlerin âkilü’l-lahm (et yiyen) tanzifatçıları ve karaların kartalları, belki kurtlar ve karıncalar gibi cenazeleri toplayan sıhhiye memurları dahi dinliyorlar.
Belki o kudsî evamir-i tanzifiyeyi, bedende cereyan eden kandaki küreyvat-ı hamra ve beyza (alyuvar ve akyuvarlar) dahi dinleyip bedenin hüceyratında tanzifat yaptıkları gibi, nefes dahi o kanı tasfiye eder, temizler.”
Evet bu satırlar ve âlemde sergilenen bu temizlik faaliyetleri, bize bütün mahlukatı, maddi ve manevi kirlerden, ayıplardan temizleyip arındıran, yani “Kuddüs” olan Yaratıcıyı ne güzel anlatıyor ve tanıtıyor…