Arı Kovanında Temizlik Var!
Bir arı kovanında ortalama 50 bin arının bir arada yaşadığı düşünülürse, içeride ciddi bir temizlik probleminin olması gerektiği akla gelir...
Ara
Bir arı kovanında ortalama 50 bin arının bir arada yaşadığı düşünülürse, içeride ciddi bir temizlik probleminin olması gerektiği akla gelir...
Ben yemek yapamam. Hem de hiç! Belki çok zorda kalırsam omlet yapmayı deneyebilirim ama hepsi o kadar..
Makarna mı dediniz?
En son makarna yapmaya kalktığımda bir kilo kadar hamur elde ettim. E tabi o da pek bir işe yaramadı. Sanırım küçük bir ayrıntıyı atlamışım. Makarna çubuklarını sıcak değil soğuk suyun içine atmışım...
Yemek yapamam ama çok iyi bulaşık yıkarım. Fakat bulaşık makinesini gücendirmemek için artık onu da yapmıyorum...
Çünkü kendini işe yaramaz hisseden bütün makineler gibi bulaşık makineleri de, kullanılmadıkları zaman daha çabuk paslanıyorlar...
Bulaşık demişken bakın aklıma ne geldi:
Üç kişiye yemek yapmak ile otuz kişiye yemek yapmak arasında aslında o kadar da büyük bir fark yoktur...
Elbette büyük bir fark vardır ama o kadar da büyük değil; yani üç kişiye yemek yapmak 30 kişiye yemek yapmaktan on kat daha zor değildir. Fırına 3 patates de koysanız 30 patates de koysanız, fırın için fark etmez mesela... Siz sadece fazladan 27 patates soymuş olursunuz...
Eğer evde patates yoksa 3 patates için markete gittiğiniz gibi 30 patates için de aynı markete aynı yoldan gidersiniz. 30 patates için 10 kat daha uzun bir yol tepmezsiniz. Sadece taşıyacağınız poşet biraz ağır olur...
Fakaaaaaaat! 3 kişinin geride bıraktığı bulaşığı yıkamak ile 30 kişinin geride bıraktığı bulaşığı yıkamak, kesin bir hesap ile on kat daha zordur.
On kat daha fazla tabak, on kat daha fazla çatal kaşık kirlenecek ve hepsini yıkamak gerekecektir. Çünkü...
İnsan sayısı arttıkça, katlanarak artan işlerin başında temizlik işleri gelir...
O yüzden büyük ve kalabalık şehirlerin en büyük problemlerinden biri temizlik işleridir.
Bir arı kovanında ortalama 50 bin arının bir arada yaşadığı düşünülürse, içeride ciddi bir temizlik probleminin olması gerektiği akla gelir
Ancak, arı kovanında her iş gibi temizlik işleri de kusursuz bir şekilde işler. Hatta hayata gözlerini yeni açmış olan genç işçi arıların ilk görevlerinden biri kovandaki bu temizlik işleridir...
Genç işçi arıların ilk temizlik görevleri kendilerinden hemen sonra hücrelerinden, yani altıgen odacıklarından çıkan daha genç işçi arıların geride bıraktıkları döküntüleri, mesela balmumu kırıntılarını koza parçalarını vs toplayıp, peteği yeni misafire hazır hale getirmektir.
Her gün binlerce arının hayata başladığını düşünürsek bu oldukça önemli bir görevdir. Eğer aksatılacak olursa bir hafta içinde kraliçe arı yumurtlayacak boş ve temiz bir petek bulamaz. Çünkü ana kraliçe, yumurtasını bırakmadan önce hücrelerin temiz olup olmadığını kontrol eder…
Genç işçi arılar, ağızları ile topladıkları süprüntüleri kovanın dışına çıkarıp atarlar. Öyle halının altına süpüreyim falan yok...
...
Kovandan def edilmesi gerekenler sadece bu ufak tefek süprüntüler değildir elbette
Bir yolunu bulmuş ve kovana girmiş irili ufaklı bir takım böcekler daha doğrusu böcek ölüleri de ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü pisboğazlığına yenilip kovana giren bir böcek, bir karınca ya da yabani bir arı—hatta başka bir kovana ait arı—muhafızlar tarafından yakalandıkları yerde infaz edilirler...
İşçi arılar, bal gibi kıymetli bir hazinenin orasına burasına yapışmış ölü karıncalara, tuhaf çekirgelere rastlamayalım diye onları da tutup kovandan dışarıya atarlar...
Fakat bazen kovana giren saldırgan, arıların öyle tutup kaldıramayacağı, kaldırıp atamayacağı kadar büyük olur! Ama eğer orada öylece bırakılsa zaman içinde çürüyecek ve kovandaki balı berbat edecektir.
Arılar dünyasında pek çok problem varsa da bir o kadar da çözüm vardır
Genç işçiler hemen o iri böceğin—bu bir kakalak da olabilir, iri kabuklu bir mayıs böceği de, kocaman bir eşek arısı da—etrafını sararlar ve adına propolis ya da arı reçinesi denen bir madde ile kaplarlar. Yani mumyalarlar!..
Propolis, çam ağacı gibi bazı ağaçların yapışkan tohumcuklarından elde edilir. Arılar bunları alt çeneleri ile kemirip toplar ve kovana getirirler. Ağız salgıları ile karışan bu madde propolis olur. Ve bir böcek propolisle kaplandığında artık akmaz, kokmaz ve hiçbir yeri bulaştırmaz...
Elbette bu arıların kendi başlarına bilip bulabilecekleri bir yöntem değildir
Her şeyden önce ölen canlıların çürüdüğünü, çürüyen canlıların etrafa pis koku ve zararlı hatta zehirli bakteriler yaydığını, zaten çürüme işini de bakterilerin yaptığını bilmeleri, reçinenin de antibakteriyel özelliği olduğunu keşfetmeleri gerekir...
İşte bu özel bilgi de, her şey gibi arıların doğuştan o minicik beyinlerine tıpkı bir bilgisayarın harddiskine program yüklenmesi gibi yüklenmiştir... Yani arılar yaratılıştan bunları bilirler. Ancak nasılki bilgisayarınız pek çok şaşırtıcı şey yaptığı halde ne yaptığının farkında değilse, arılar için de böyle bir durum söz konusudur…
Fakat evrimcilere yani her şey gibi arıların da Allah’ın yarattığı sayısız canlıdan bir tanesi olduğuna inanmayıp öyle tesadüfen, kendi kendine, tabiatın etkisi tepkisi ile ortaya çıktıklarına inananlara bu propolis ile mumyalama işini sorsanız size şöyle komik bir açıklamada bulunurlar:
“Efendim arılar milyonlarca yıl içinde kovana giren börtü böcek ile baş edebilmenin çok zekice bir yolunu keşfetmişlerdir. Onları önce sadece öldürüyorlardı. Ancak baktılar ki en iyi böcek her zaman ölü bir böcek değilmiş onu anladılar. Çünkü ölen böcekler kokmaya başladı... Böyle böyle bir iki milyon yıl geçti… Sonra nasıl olduysa propolis yapmayı öğrendiler ve sonra nasıl olduysa bir iki milyon yıl daha geçince bari bu propolis ile şu cenazeleri mumyalayalım belki kokmaz dediler ve gerçekten de kokmayınca bunun harika bir yöntem olduğuna karar verdiler. İşte o günden beri arılar kovan içindeki iri ölü böcekleri böyle mumyalarlar ki ortamın havasına suyuna bi zarar gelmesin!..”
Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Kesinlikle abartmıyorum... Daha geçen bir internet sitesinde İngiltere’de bir bitki bilim uzmanı tarafından yapılan açıklamayı okudum. Haber aynen şöyleydi:
“Bitkiler aritmetik biliyor! Kendilerine lazım olan besin miktarını bölme yaparak hesap ediyorlar!..”
Aslına bakarsanız evrimcilerin arılar hakkındaki bu açıklamalarına pek şaşırmamak gerekir. Turpların aritmetik bildiğine inananlar, elbette arıların fizik, kimya, bakteriyoloji, mimarlık, mühendislik, statik, coğrafya, hatırı sayılır miktarda biyoloji, botanik, gastronomi, hatta astronomi bildiklerini pekala söyleyebilir...
Ne de olsa 25 milyon yıldır yeryüzünde yaşayan bu hayvancıkların bunca şeyi öğrenebilecekleri kadar vakitleri olmuştur değil mi!?
…
İnsan yerlerin ve göklerin bunca mucizeleri karşısında her şeyi yaratan sonsuz bir ilim ve sonsuz bir kudret sahibi Allah’a inanmadıktan sonra her şeye inanabilir... Ketçap ve mayoneze bile tapabilir...
Bu arada arılar kovanda öldürdükleri iri böcekleri hemen yanıbaşlarında bol miktarda bulunan bal ile de sarıp sarmalayabilirlerdi. Çünkü bal da çürümeyi önleyen antibakteriyel özelliği olan bir maddedir. Belki propolis kadar değildir ama kesinlikle iş görür. Üstelik bu hem daha kolay hem de daha pratik değil midir? Onca işin gücün arasında, ölü kakalakları mumyalamak için propolis yapmaya uğraşmamış olurlardı...
Ancak bu durumda, yiyeceğimiz o pırıl pırıl balın içinden ölü böcekleri, kopmuş çekirge ayaklarını, incecik karınca antenlerini ayıklamak zorunda kalırdık... Bu da hiçbirimizin hoşuna gitmezdi...
Görüyorsunuz ya, her şey dönüp dolaşıyor ve bizim işimize yarıyor bu kâinatta...