Büyüklerimizden duyduğumuz bir sözdü, “İnsan gittiği yerde bir iz bırakmalıdır.” derlerdi.
O zamanlar, “Nasıl olur da bir insan her gittiği yerde iz bırakabilir.” diye sorardım kendi kendime...
Bir arkadaşıma çalıştığı şirkette ziyarete gittim. Arkadaşım yoktu; 5 dakikaya geleceğini söylediler ve beni odasına alıp misafir ettiler. Odaya girdiğimde karşı duvarda asılı bir ‘çanta’ dikkatimi çekti. Sıradan, özelliği olmayan bir çantaydı. Onun bu şekilde duvara asılması pek de rastladığım bir şey değildi. Doğrusu merak ettim.
Ve arkadaşım geldi. Hal hatırdan sonra konuşurken duvardaki çanta tekrar gözüme takıldı. Sözümü kesip sordum...
Tebessüm etti ve anlatmaya başladı.
“O çanta, benden önce aynı görevde olan insan kaynakları müdürümüze ait. O çok iyi bir insandı. Şirketteki herkesle ilgilenir, dertlerini dinler, çözümler üretmeye çalışır, onlarla üzülür onlarla sevinirdi. Yüzünden gülümseme eksik olmayan, sıcakkanlı, dost bir insandı... Her çalışan gibi onun da yaşı gelince emekliye ayrıldı. Ancak ondan bir hatıra olsun, odama gelen her personel onu hatırlasın, böyle güzel insan unutulmasın istedim. O yüzden onun sürekli kullandığı bu çantayı duvarıma astım.” dedi.
Bu duyduklarım o sözü hatırlattı, “İnsan gittiği yerde bir iz bırakmalıdır.”
Evet iz bırakmak güzel, o izleri görüp korumak da güzel...
Şair Bâki, ne güzel demiş, “Bâkî kalan bu kubbede hoş bir seda imiş.”
Ne mutlu böyle insanlara...