Bir gün tıp fakültesinde okuyan bir genç, birisiyle beraber yanıma geldi. “Hocam bu pederimdir. Ankara’da oturuyor. Sizi ziyarete geldi.” dedi. Ben de kendisine hoşamedi ettim ve “Buyurun, oturun.” dedim. Gencin babası etrafı süzdükten sonra:
“Hocam, burada yalnız başınıza neyi bekliyorsunuz?” dedi.
Ben de; “Akıllı bir adam bekliyorum.” dedim ve sustum.
O zat bir süre sessiz kaldıktan sonra; “Nasıl akıllı bir adam bekliyorsunuz?” dedi.
Ben de: “Akıllı adamı mı soruyorsun? Akıllı adam; yarınını bugünden, kışını yazdan, ahiretini dünyada iken düşünen, ona göre hazırlık yapan, dünyaya niçin geldiğini ve nereye gideceğini bilen adamdır.” dedim.
Bunun üzerine o zatın gözleri yaşardı. “Hocam acaba bizim hâlimiz ne olacak? Gereği gibi yaşayamıyoruz.” dedi.
Cevaben dedim ki: “Allah (cc.) dünyayı isteyene dünyayı, ahireti isteyene ahireti, hem dünyayı hem de ahireti isteyene her ikisini birlikte verir. Evet akıllı adam dünya ve ahiretini mamur eden ve Allah’a böylece yürüyendir.”
O genç daha sonra yanıma geldiğinde, babasının namaza başladığını söyledi.