"Âşık olduğum adamla/kadınla evleneyim, bir ömür mutlu olayım." dünyanın en tatlı hayalidir. Boş bir tuvale sınırsız bir özgürlükle gönlünce resim çizmektir. Çizilen resmin hakikatin yağmurunda eriyip gidişidir. Tatlı bir hayal, acı bir hüsrandır aşk.
Olsun. Yine de güzeldir aşk. Hoş bir aptallık halidir. Hoş bir saflık. Dalıp dalıp gitmektir. O şimdi ne yapıyor diye düşünmektir. Özlemektir. Yanındayken bile. Saflık halidir. Kaygıdır, endişedir. Abartıdır. Mugalatanın bizâtihî kendisidir. Düşlere dalmaktır. Tatlı bir çakır keyif halidir. Kanınıza bir iyilik virüsü girmiş, algılarınızı eline geçirmiş, size dünyada sorun namına bir şey yok diye hissettirmektedir. Yükseklerde uçmaktır. Dünyanın en akıllı, en zeki, en yakışıklı/güzel, en merhametli, ne şefkatli, en düşüncelisidir mâşuk.
Sonra.
Sonrası elbette hakikattir. Tatlı mı tatlı, hummalı bir rüyadan hakikatin bahçesine uyanmaktır.
Dağınıktır. Giysilerini yatağın üzerine bırakmakta, şu zıkkım askıya geçirip dolaba asmamaktadır. Eşyalarını ortalığa saçmaktadır. Aldığını yerine koymamaktadır. Dişlerini fırçalamamaktadır. Ağzı kokmaktadır. Sigarayı da bırakmamıştır. Horlayarak uyumaktadır. Gece yatmasını sabah kalkmasını bilmemektedir. Yemeğinin tadı tuzu yoktur. Çok konuşmaktadır. Ağzını bıçak açmamaktadır. Biraz odundur. Duyarsızdır. Hissizdir. Soğuk nevaledir. Ana kuzusudur. Pintidir. O, istediğiniz kişi değildir.
Aşk, sormayı ertelediğimiz sorulardır.
Evlilik, ertelediğimiz soruların cevabıdır.
Aşk, mutlu bir evliliğin akla gelebilecek en son garantisidir. Hayat, buna şehadet edecek kadın ve erkeklerle doludur. Daha birkaç ay geçmemiştir ki, kadın ve erkek burnundan solumakta, kendini aldatılmışlık duygusuyla kapana kıstırılmış hissetmektedir. “Benim sevmiş olduğum kişi, bu olamaz.” cümlesi kadını ya da erkeği değirmen taşı gibi öğütmektedir.
Kimse kimseyi aldatmamıştır (istisnalar vardır).
Âşık, aşk tarafından kandırılmıştır.
Aşk, âşığı kandırmıştır, çünkü aşk bir cerbeze halidir. Aşk ve cerbeze, birlikte yan yana düşünülecek en son iki kelime gibi görünse de hakikaten birbirlerine yapışıktırlar.
Bediüzzaman’ın Münazarat’ında öğrendiğimize göre, “cerbezenin tavr-ı acîbi, zaman ve mekânda müteferrik şeyleri” toplaması, onları bir yapmasıdır. Bu iki uçta gelişir. Bir uçta, cerbezeyle, “bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galip etmektir.” Bunun neticesi vahimdir: “Hem de büyük işlerde yalnız kusurları gören, cerbezelik ile aldanır veya aldatır.”
Bediüzzaman, cerbezenin diğer ucuna aşkı misal olarak koyar ve cerbezeyi, “envaıyla garâibin makinesi” olarak görür. “Cerbeze-âlûd bir âşıkın nazarında umum kâinat birbirine muhabbetle müncezip ve rakkasâne hareket ediyor ve gülüşüyor.”
Aynı metinde sözü edilen bahçe analojisi üzerinden gidersek; elinde sepet bahçeye giren cerbezecinin biri bahçenin ağaçlarındaki çarık çürük meyveleri toplar, sepeti önümüze koyar ve işte der, bahçenin mahsulü bu sepettekiler. Bu bahçeye yapılan haksızlığın dik alasıdır.
Aşk güzeldir gerçeklerse daha güzel...
İslam Ansiklopedisi’nde, “Arapça aslı ışk olup sözlükte ‘şiddetli ve aşırı sevgi; bir kimsenin kendisini tamamen sevdiğine vermesi, sevgilisinden başka güzel görmeyecek kadar ona düşkün olması’,” şeklinde tanımlanan aşka düşmüş olan şahıs, bu misaldeki bahçeye elindeki sepetle girerse ne yapar? O da adaletsizliğin, haksız hüküm vermenin diğer ucuna savrulur. Ağaçların dallarındaki en taze, en güzel, en olgunlaşmış meyveleri sepete koyar ve işte der, bahçenin mahsulü budur.
İşte aşkın insana yaptırdığı budur. Âşığın nazarında mâşuk her tavrıyla, her haliyle güzeldir hoştur, kusursuzdur. Mâşuka ait tüm zaaflar göz ardı edilir, mümkünse görülmez, görülse kolayı vardır. Tevil edilir, yorumlanır, mâşuk kusurlardan bir şekilde arındırılır. Âşığın tanıdığını zannettiği mâşuk, âşığın elindeki sepetteki mahsulden ibaret değildir.
Olsun. Peşine takılıp kalmadan, aşkı yüceltip ilahlaştırmadan, aşkın cerbezesiyle hayali de olsa mükemmel sanılan birini sevmek yine de güzeldir. Aşkın insana verdiği o sersemlik hali de bir ihtiyaçtır.
Gerçeklerse daha güzeldir.
Kusursuz insanı kim sevmez ki.
Mesele, yanı başınızda horlayan adamı/kadını sevebilmektir.