TR EN

Dil Seçin

Ara

Ömrün Meyvesidir Ramazan

Ömrün Meyvesidir Ramazan

Bir ömre bedel ay, hoş geldin…

Ramazan geldi…

Hayırlısıyla, hoş geldi.

Bütün haşmetiyle yüreklerdeki yerini almak üzere geldi.

Ona öyle bir yer açtık ki, orası ancak ona yakışır.

Daha bu sabah ilk mukabeleyle başladık ve gecesi, ilk teravihle. akşamın aziz misafirine ‘hoş geldin’ diyerek başladık vakitlerin en kutlusuna.

Ne kadar özlemişiz. Yollarda kalmıştı gözlerimiz.

Gün be gün yaşlananlar bilir kıymetini.

Onlar bir dahaki Ramazan ya var, ya yoklar. Gençler bu duygulardan biraz uzaklar. Ömürlerini uzun zannedenler, Ramazan’ın kıymetini ne bilsinler? Her Ramazan, son Ramazan diye bekleyenler daha iyi bilir mübarek Ramazan’ın kıymetini.

Bir işaret, bir beşaret.. Asırlar ötesinden dünyamıza sunulan bir müjde...

Hangi tarihte, hangi medeniyette, hangi toplulukta var böyle sürekli birbirini takip eden, her yıl ard arda gelen müjdeler? Nerede var?

Ramazan geceden gelir. İncecik bir hilalle “merhaba” der.

Sokuluyor her yanımıza bir hava, ondan yayılan bir cennet kokusu... Bu koku kaplıyor adeta şehri. Güneş gibi ışıldatıyor her yeri. Görene, bilene âyan.

Ruh; neyi, nasıl bekliyorsa, cevabı gelmekte gecikmiyor.

Bir hastanın bir ilacı ya da doktorunu beklemesi gibi bekliyor ruhumuz, şifasını, dertlerinin devâsını bu ayda bekliyor.

Beklediğine değecek. Beklediğine kavuşacak. Aradığını, beklediğinde bulacak. Rahman’ın ziyafetini, Onun affının coştuğu bu ayda bulacak.

Oruçlar, iftarlar, teravihler, sahurlar, namazlar, salâvatlar, tekbirler, yardımlaşmalar ve daha nice güzel ibadetler. Emir tutup, emir dinlemeler… Onun bunun değil, kâinatta zerreden yıldıza kadar ne varsa her şeyi yaratanın emrini tutacağız.

Diz boyu otlar, dikenler nasıl budanır, temizlenirse bahçelerden, Ramazan bir yılın temizliğini yapmak üzere gelir.

Belki bir Ramazan daha yok önümüzde. Eldeyken, gelmişken, rahmetin eli yüreğimize değmişken, ebedî âlemin kapıları bir kez daha ardına kadar açılmışken, ondan istifade etmenin, doya doya nuruna gark olmanın, Ramazanlaşmanın, onun getirdiği ulvî iklime girmenin son bir fırsatı, son bir imkânıdır belki de.

“Ol bir bahara kim öle, kim kala sağ…” (Nesimî)

Ömür ki, bitişiyle güzel.

Her Ramazan özeldir. Bu Ramazan da öyle. Günün eskisi yok. Ayın, yılın da yok. Her an yenidir. İki an bile birbirinin benzeri değildir. Hiçbir Ramazan birbirine benzemez, birbirinin aynı değildir. Her Ramazan yenidir. Ramazan’ın eskisi yok. Teravihlerin, oruçların eskisi yok. Her gelen Ramazan yenidir. İsmi benzer birbirine sadece, o kadar. Onda yaptığımız ibadetler benzer birbirine, o kadar...

Ama her Ramazan’ın ruhu başkadır. Vücuttaki parmak izi gibi, her hücrenin farklı yaratılması gibi, gözbebeğinin farklı oluşu gibi, her yüzün, simanın farklı oluşu gibi...

Bu kapılardan oruçla bir kere geçti mi insan, tadına vardı mı, daha tutamaz onu kimse; kanatlanır da gider artık. Şaşırmak mı? Ağlamak mı? Yürek yangınlarına yakalanmak mı? Ne varsa hepsi Ramazan’la ve oruçla başlar.

İçimizdeki çocuğu uyandırmak, geçmiş o eski, güzel günleri bir bir hatırlamak, eskimeyen Ramazanların da hatırını sormak, oruçları, iftarları, sahurlarıyla.. Anlatmalıyız evlatlara, torunlara o eskimeyen güzellikleri… Onlara da öğretmeliyiz dünden bugüne güzel hatıralar biriktirmeyi.  

En iyinin ortaya çıkma zamanıdır. İçimizdeki o en iyinin, o en güzel kul olmanın, o en fedakârın açılma vaktidir. Yorulmayan atların, küheylanların ortalığa çıkma zamanıdır.

Hiçbir rakamın sevabını saymaya ve yazmaya yetmeyeceği, her anı bir ömür kadar değerli olan ay, hoş geldin.

Şimdi bir aylık uzun bir koşu zamanıdır. Mükâfatı içinde saklıdır.

Hiç kimseyi kırmamalı ve üzmemeliyiz. Kırdıysak, helalleşmeliyiz. Son defa arı duru bir ruhla Ramazan’a “merhaba” demeliyiz.

Bir çocuk safiyeti içinde semaya doğru açılsın ellerimiz. Yıldız yıldız, ışıl ışıl kelimelerle şükredelim. Hiç kimsenin veremeyeceği bu mutluluğu bize bahşeden Rabbimize hamd edelim.

Gündüzleri nimet, geceleri ganimet bilerek, bir anı diğer anına benzemeyen bu mübarek ayın her anına kulluğun imzasını atmanın şuuruyla, kadrini kıymetini bilenlerden eyle bizi yâ Rab!

Hoş geldin rahmet kapısı, hak kapısı…

Cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı, şeytanların bağlandığı mübarek ay, hoş geldin…

Her şeyi yapamayan, hiçbir şeyi yapamaz. Belli ki, her şeyin Rabbi ve sahibi olan Rahman’dan armağansın sen bize. Emanetine sahip çıkmaya çalışacağız inşallah. Arındır, yıka, ak pak eyle bizi.

Bizi bağrına basmak üzere geldin ey ay parçası. Güzeller güzeli… Mevsimlerin en güzeli. Ramazan, hoş geldin. Cennet kokularıyla geldin. En güzel armağanları getirdin. Kimden? Rahman olan Rabbimizden… Haberler, müjdeler getirdin.

Ömrü bitmek üzere olan, hayatını boş yerlerde harcayan nice kalbi kırıkların ümidisin sen. Bir yıldır seni bekliyorduk, gün sayıyor, yollarını gözlüyorduk.

Bir ömre bedel ay, hoş geldin...

Sen uzakta olanların da ümidisin, yakında duranların da. Rabbim, bir meyil, bir şevk ihsan ederek, tutup çeksin iklimine doğru bizleri ey mübarek ay, ey mübarek Ramazan…

Hoş geldin bir ömre bedel ay…

Topyekûn yoğur bizi.

Bir kul olarak, yeniden doğur bizi.

Onu bekliyoruz senden. Manevî bir ameliyat bekliyoruz. Hayata, ebedî bir hayata başlar gibi yeniden…

Sen, Kelâm-ı Kadîm’in Kur’an-ı Azimüşşan’ın indiği, gönderildiği mübarek aysın.

İçinde hazineler gizli. Hazinelerin en değerlisi gizli. Çöplükte eşelenenlere, camı elmas zannedenlere ne müjdeler var, ah bir bilseler, ne müjdeler var sende…

Bu nimete düşman çok. Eşkıyalar yolumuzu kesmeden, şeytanların bile bağlandığı bu mevsimi fırsat bilerek yepyeni bir çağa seninle adım atmak istiyoruz. İnsanlığa, Müslümanlığa yeniden bir armağan olarak gelen, gönderilen mübarek Ramazan, hoş geldin…

Kat bizi, yoğur bizi,

Yeniden doğur bizi…

Hoş geldin Ramazan…

Bir ömre bedel ay, hoş geldin…