TR EN

Dil Seçin

Ara

Şefkat, Ah Şefkat!..

Şefkat, Ah Şefkat!..

O şefkattir ki, bizi İslâm’a çekti, o şefkattir ki, bize merhameti ve sevgiyi öğretti ve o şefkattir ki, yarın herkesin birbirinden kaçacağı o büyük günde, onun şefkati ve şefaati bizi azaptan ve gazaptan kurtaracaktır inşaallah...

Annesinin kucağında mutlu, mışıl mışıl uyuyan bir çocuk...

Ceylanlara göz açtırmayan bir dişi aslanın kolları arasında tam bir güven içinde etrafı seyreden bir yavru aslanın masum bakışı...

Duruşuyla birçok hayvanın korkulu rüyası olan anne kartalın kanatları arasında göz kırpan bir yavru kartalın sessiz, sakin hali...

Sahibine dahi sütünü vermeyen anne devenin, yavrusu için büzülerek sütünün tamamını yavrusuna vermesi…

Bütün bunlar aynı şefkatin inci gibi dizilişinden başka bir şey değildir.

Bütün hayvanî annelerdeki şefkatleri ve insan annelerindeki şefkati bir an için zihninize sığıştırmaya çalışın, bir hayli zorlanırsınız.

İşte Rahîm olan Rabbimizin rahmetinin yüzde birini yeryüzünde gördüğümüzde yaşadığımız sevimli haller...

Bir de muazzam bir şefkat ve merhameti en doruk noktada yaşayan ve yaşatan bir insan var ki, onun hayatından bir iki örnek dahi onun şefkatinin genişliğini göstermeye yeter. Evet O Allah’ın Şefkatli Nebisi Hz. Muhammed’dir (asm).

Uhud Savaşı bir hicranla, gönülleri yakan bir acıyla bitmişti. Efendimizin (asm) amcası, büyük kahraman, eşsiz insan Hazret-i Hamza şehit edilmişti. Onun kanlar içindeki cesedi yerdeydi. Müşrikler bütün azalarını doğradıktan sonra karnını yararak, ciğerlerini bile çıkartarak lime lime etmişlerdi.

Efendimizin (asm) gözyaşlarını tutamadığı, “Herkes kendi şehidine ağlıyor, Hamza’nın kızkardeşi Safiye gel, biz de kendi şehidimize ağlayalım” dediği şehitlerin efendisi Hazret-i Hamza…

Savaş sonrası Medine’ye dönüş başlamıştı. Şehre yaklaşınca, Hazret-i Ebû Bekir’in önünü on iki yaşlarında bir kız çocuğu kesti, “Babam geliyor mu, nerede?” diye şaşkın bakışlarla babasını arıyordu.

Bu kızcağız Hazret-i Hamza’nın kızı Fatıma’ydı. Nasıl cevap verecekti? “Baban şehit oldu” diyecekti, buna dili varmadı. “Geliyor” diyecek olsa, yalan söyleyemezdi. Geride Efendimiz (asm) geliyordu; en iyisi cevap vermeyi ona bırakmaktı. “Yavrum, arkada Resulullah (asm) geliyor, o daha iyi bilir, ona sor” diyebildi.

Efendimizi (asm) gören küçük Fatıma aynı soruyu ona sordu: “Babam geliyor mu? Nerede kaldı?..”

Şefkat güzeli Peygamberimiz (asm): “İstemez misin kızım Fatıma, bundan sonra baban ben olayım?”

Fatıma anladı… Ama bundan daha güzel bir teselli sözü de olamazdı. Nitekim öyle oldu. Fatıma, Peygamberimizin (asm) şefkat kanatları altında hayatına devam etti.

Kendisi de yetim büyümüştü; yetimliğin, babasızlığın ne olduğunu çok iyi biliyordu. Ona babasının yokluğunu hissettirmeden sahip çıkacak Peygamberimizden (asm) başka kimse olamazdı.

Bir Beşir vardı. Onun babası da bir savaşta şehit düşmüştü. Çocuklar cıvıl cıvıl oynarken, Beşir üstü başı dökük, sessiz, durgun ve mahzundu; bir köşede bekliyordu. Efendimiz (asm) Beşir’e yaklaştı: “Sen neden burada duruyorsun, arkadaşlarınla oynamıyorsun?”

Beşir, “Benim babam yok ki. Şehid oldu. Oyuna katılmak da içimden gelmiyor” dedi.

Şefkatli teklifi Efendimiz (asm) Beşir’e de yaptı:

“İstemez misin Beşir, ben baban, Aişe anne, Fatıma kardeşin olsun.”

Beşir’in yüzünde güller açtı, yanağından gülücükler saçıldı. Nasıl istemezdi!..

Kabul etti ve Efendimizin (asm) elinden tutarak birlikte yürüdüler.

Peygamberimiz (asm) Beşir’i yedirdi, içirdi, giydirdi, kuşandırdı, sevindirdi, sıcak bir aile yuvası içine aldı.

Ve sevinç çığlıkları içinde sokağa fırladı Beşir. Onun bu sevincini gören arkadaşları şaşkına döndüler: “Ne oldu sana Beşir, az önceki halin neydi, şimdiki halin ne?”

“Açtım, karnım doydu; çıplaktım, giyinip kuşandım; kimsesizdim, babam Hazret-i Muhammed (asm), annem Hazret-i Aişe, kardeşim Hazret-i Fatıma oldu. Ben sevinmeyim de kim sevinsin?”

Arkadaşları, “Keşke biz de senin yerinde olsaydık” demekten kendilerini alamadılar.

Peygamberimizin (asm) şefkati sadece Fatıma ile Beşir’e has değildi elbette.

O şefkattir ki, bizi İslâm’a çekti, o şefkattir ki, bize merhameti ve sevgiyi öğretti ve o şefkattir ki, yarın herkesin birbirinden kaçacağı o büyük günde, onun şefkati ve şefaati bizi azaptan ve gazaptan kurtaracaktır inşaallah...