TR EN

Dil Seçin

Ara

Düğün Yemeğİ / Hayatın İçinden

Düğün Yemeğİ / Hayatın İçinden

Delikanlı ava çıkıp genç bir ceylan gördüğünde onun arkasından bir ok fırlatmış ama, hayvan ormana kaçarak izini kaybettirmiş. Avcı, hemen peşine düşmüş tabi, üstelik de atını dışarıda bırakarak…

Ceylanın girdiği yere ‘Kara Orman’ derlermiş. Sık yapraklı ağaçlar, masaldaki devlerden de uzun boylu olduğundan, öğle saatleri hariç güneş ışınlarını sokmazmış içeri. Bu nedenle delikanlı biraz sonra yolunu şaşırıp kaybolmuş.

Güneş batmak üzereyken Kara Orman bir zindandan daha fazla kararmış. Önünü bile görmekte zorlanıyormuş avcı… İşin vahametini anlayınca, sesi kısılana kadar bağırmış dört bir yana, belki birisi duyar da onu kurtarır diye… Bu arada birkaç kere yere kapaklanıp çamurlara bulanmış, yüzü gözü çizilmiş dikenli sarmaşıklarla…

Avcı, soğukkanlı olmaya çalışsa da, ağaçların arasında ışıl ışıl parıldayan gözleri fark edince, paniğe kapılıp bir ağaca tırmanmış. Ve çıktığı dalın üstünden sönük bir ışık görmüş, küçücük bir kulübenin gazyağıyla yanan fenerinden yansıyan…

Delikanlı düşe kalka o tarafa doğru gitmeye çalışırken, burnuna mis gibi bir et kokusu gelmiş. Ve neredeyse on saattir bir şey yemediğinden, son kalan enerjisiyle çalmış kapıyı.

Karşısına çıkan kişi en az seksen yaşlarında bir ihtiyarmış, belki de doksan… Kendisini görür görmez hemen koluna girerek almış içeri, en ufak bir soru bile sormadan. Daha sonra bir testi su getirmiş ona, hem temizlenmesi, hem de içmesi için.

Üstündeki elbiseler iyice ıslandığından genç avcıyı fazlasıyla üşütüyormuş. Yaşlı adam ona kendi kıyafetlerinden verip, kuzineye birkaç odun daha atarken:

“Eğer gece olmasaydı, en fazla on dakikada genişçe bir patikaya çıkardın,” demiş. “Üstelik de güzel bir dere kenarına… Ormanın bittiği yere yaptığım bu kulübede eşimle birlikte yarım asır geçirdim.”

Delikanlı, yorgunluktan konuşacak hâlde bile değilmiş ama, biraz sonra çekeceği ziyafeti düşünerek seviniyormuş.

Yaşlı Adam, sohbetine devam ederek:

“Çok şükür ki hayatım iyi geçti,” demiş. “Fakat artık yolun sonuna geldim. Şimdi çorba yapmak bile zorluyor beni.”

Delikanlı şaşırmış bu sözlere. Kuzinenin üstündeki tencereyi gösterirken:         

“İçinde ceylan eti var, değil mi?” diye sormuş. “Üstelik de biraz önce kesilmiş sanki… Bu kokuyu nerde duysam hemen tanırım.”

“İyi tahmin ettin,” diye tebessüm etmiş adam. “Bu hayvanların etini hayatımda sadece bir kere yemiştim. Eşimle birlikte düğün yemeğimiz olmuştu. Bu yüzden son günlerimde aynı şeyi tatmak için dua etmiştim.”

Delikanlı, ona sevgiyle sarılırken:

“Yaptığınız dua kabul edilmiş,” demiş. “Böyle bir ceylanı vurmak herkese nasip olmaz.”

“Hayır!” diye atılmış yaşlı adam. “O ceylanı başka biri vurmuş olmalı. Ok saplanmış hayvanın ciğerine… Ölmek üzereyken geldi penceremin önüne, sanki onu kesmem için yalvardı bana. Belki düğün yemeğini bir kez daha tatmam için, eşim tarif etmiştir bu kulübenin yolunu…”