TR EN

Dil Seçin

Ara

Hac Sahnesinde İnsan

Hac Sahnesinde İnsan

Ne mutlu haccın sırrına erenlere… Ne mutlu hacla hayatına yeni bir başlangıç yapabilenlere…

Yakın dönem düşünürlerinden İranlı sosyolog Ali Şeraiti’nin hacca dair değerlendirmeleri, haccın hakikatini idrak edebilme adına önemli noktalara işaret eder. Ali Şeriati ‘Hacc’ kitabında der ki:

“Hac, temelde kişinin Allah’a doğru yükselmesidir. Âdem’in yaratılış felsefesinin sembolik bir gösterisidir. Biraz daha açıklayacak olursak hac ibadeti pek çok şeylerin aynı anda gösterilmesidir, bir ‘yaratılış gösterisi’, bir ‘tarih gösterisi’, ‘birlik gösterisi’, ‘İslami düzen gösterisi’ ve bir ‘ümmet gösterisi.’

Bu gösteride şu unsurlar vardır: Allah, sahnenin yöneticisidir. Gösterilen tema, rol alan kişilerin hareketleridir. Âdem, İbrahim, Hacer ve Şeytan başlıca karakterlerdir. Sahneler Mescidül Harâm, haram bölge (mıntıka-i haram), Mes’a (Safa-Merve arası), Arafat, Meş’ar (Arafat’la Mina arasında hacıların gece kaldığı ve şeytan taşlamak için taş topladığı yer) ve Mina’dır. Önemli semboller, Kâbe, Safa, Merve, gündüz, gece, güneş ışığı, güneşin batışı ve kurbandır. Kostüm ve makyaj, ihram, halk ve taksirdir. Son olarak da bu gösterideki rollerin tek oyuncusu bir kişidir; yani sen!

Erkek ve kadın, genç ve yaşlı, siyah veya beyaz, ne olursak olalım Allah’la şeytan arasındaki karşılaşmada Âdem, İbrahim ve Hacer’in rolü  tarafımızdan oynanır.

Her yıl dünyanın her tarafından gelen Müslümanlar bu büyük ‘gösteri’de yer almaya teşvik edilir. Herkes eşit kabul edilir. Hiçbir ırk, cinsiyet ve sosyal statü ayrımı yapılmaz.”

Hac için yapılan bu “gösteri” benzetmesini okuduğumda ilk aklıma gelen şey, etkili bir terapi yöntemi olan psikodrama olmuştu. Psikodrama, J. L. Moreno tarafından 1920’lerde Viyana’da psikoterapi biçimi olarak geliştirilmiş bir yöntem. Psikolojik problemlerin sahneleme yoluyla incelenmesi esasına dayanıyor.

 

Haccın Psikolojik Yönü

Bir çeşit psikoterapi yöntemi olan psikodrama, kişilerin kendi yaşam hikâyelerini spontane bir biçimde, bir oyunun içerisinde yer alarak incelemesi ve farkındalığa ulaşması esasına dayanır. Terapide sahne, lider, başoyuncu, grup ve yardımcı egolar vardır. Kişiler geçmiş ve gelecek yaşantılarını psikodrama sahnesine getirirler, bir oyunun içinde rol alarak incelerler. “Eylem” önemlidir zira kelimelerin arkasına sığınılarak kapatılan, gizli kalan mekanizmalar sahneleme yoluyla eğlenceli ve rahat bir şekilde farkına varılmadan açılır. Kişiler farklı oyun ve roller esnasında geçmiş ve güncel sorunlarını, çatışmalarını, geleceğe dair beklenti ve kaygılarını keşfeder ve bunlarla başa çıkma becerilerini görme ve deneyimleme şansına sahip olurlar. Kişiler psikodramada kendilerini bulurlar. Psikodramayla dirençler kırılır, kişiler hayatlarındaki tıkanık noktaları açarak özgürleşirler.

Psikodramada uygulanan temel tekniklerden biri de rol değiştirmedir. Kensini bir başkasının rolüne koyan kişi, ister istemez kendini o rolde algılamaya başlar. Kişi üstlendiği rolde bir yandan kendisini görürken, bir yandan da rolüne girdiği kişinin gözüyle olaya bakar, o rolü ziyadesiyle hisseder. Rol değiştirme ile kişi, rol aldığı kişi olur, böylece onun iç dünyasıyla, iç gerçekleriyle buluşur.

İşte bizler hacda, o büyük sahnelemede milyonlar eşliğinde o iç buluşmamızı gerçekleştirmeye çalışırız. Girdiğimiz rollerle bütünleşir, her bir ayrı rolde ayrı bir bakış açısını iç dünyamıza taşırız.

 

Her Şey Niyetle Başlar

Hacca niyetlenir, kendi evimizden Allah’ın evine doğru yola çıkarız, hicret ederiz. Gayba dokunabilmek adına… Ölmeden önce ölümü prova edebilmek adına…

Önce kostümümüzü giyeriz. Öyle bir kostüm ki, tüm konumlar, statüler, isimler, cisimler onunla kaybolur. Âdemoğlu eşitlenir ihramla. Kimsenin kimseden farkı kalmaz. Hatta öyle ki, hilkat noktasında bir sinekle bile eşitlenirsin. İhramlıyken bir sineğe bile zarar verme hakkına sahip değilsin. Saç telinin bile hâkimi değilsin. Sende, senden ne varsa eritirsin.

 

Yolunu Şaşırmışlara İşaret Taşı

Kabe’ye yöneldiğinde aslında Allah’a yönelirsin. Yolunu şaşırmışların işaret taşı Kabe. Varlığın merkezi, sınıfsızlığın sembolü. Vatanın. Hacdan sonraki yeni hayatının başlangıcı.

Ve tavaf… Eşitlendiğin insanlarla bir olur, birlikte yürürsün. Kainattaki dönüşe bırakırsın kendini. Tavafta kâh bir gezegen rolünü takınırsın, kâh bir elektron… “Bir” olma şuurunu hissedersin bu rolünle. Sen ki, tevhid denizinde bir damlasın. Haccın bitse bile, dünyaya dalsan bile, her an bu dönüşte olduğunu unutmamalısın.

Safa-Merve arasındaysan, Hacer olma vaktidir. Hisset terk edilişi… Çaresizliği… Tevekkülü… Sâyi… Hacer ki, asla ümit kesmedi. Say yaptın Hacerleştin, Hacer’i dünyana taşı şimdi.

Ve en büyük sahne Arafat. Rolünse Âdem. Verdiğin sözden döndün. Âdem ol, Âdem’in tevbesiyle dile affını… Ve milyonlarla birlikte yürü Rabbine ümitle, o bembeyaz insan seli içinde…

“Lebbeyk” diyen beyaz selin yolu Mina’ya düşer. Düşer de, İbrahim olmadan Mina’dan geçilmez ki… Şeytan üç kez siper almış beklerken, ona meydan okumak için İbrahimleşmek gerek. İbrahim ol da at taşını. Her taşla kır şeytanın belini. Kır maneviyatını mahveden her ne varsa. Ne ki, seni Rabbinden ayrı düşürdü, taşların onlara isabet etsin bir bir…

Sıra kurbanda. Ali Şeriati diyor ya: “İbrahim’in sahnesi Mina’dasın, İbrahim gibi davranmak üzeresin. O, oğlu İsmail’i kurban etmek için getirmişti. Senin İsmail’in kim veya ne? Mevkiin mi? Şerefin mi? Mesleğin mi? Paran mı? Evin mi? Çiftliğin mi? Araban mı? Aşkın mı? Bilgin mi? Sosyal sınıfın mı? Sanatın mı? Elbisen mi? Hayatın mı? Gençliğin mi? Güzelliğin mi? Hangisi... Ben bilemem. Fakat sen kendini bilirsin. Kim ve ne olursa olsun, beraberinde buraya kurban etmek için getirmelisin. Sana hangisi olduğunu söyleyemem, ama yardımcı olmak için bazı ipuçları verebilirim; ne senin inancını zayıflatıyorsa, sorumluluk kabul etmekten alıkoyan neyse, çağrıyı duymana ve gerçeği itiraf etmene ne engel oluyorsa, “kaçma”ya ne zorluyorsa, rahatın için bahaneler bulmana yol açan her neyse, ne seni kör ve sağır ediyorsa... İşte odur kurban edeceğin!”

Ne mutlu haccın sırrına erenlere… Ne mutlu hacla hayatına yeni bir başlangıç yapabilenlere…