Vuslat şenliğinde Semâ ve Zemîn :
“-Geldi, geldi!.. Rahmeten lil Âlemîn!..”
Ay güneş… pervâne olmuş Şem’ine,
Haşyetinden tanelenmiş Pervîn!..
İndi salkım salkım binlerce şahâp
Bir ışık yağmuru, bir şehrâyîn!..
Gülledir zâlim için her yıldız:
Recmedildi topyekûn Şeytân ve Cin!..
Tertemiz görmeli Vahy’in yolunu
O Yüce Misafir: Cibrîl-i Emîn!..
Gerçeğin Asâsı yuttu yalanı,
Geldi imâna müneccim, kâhin…
Kâbe’de yüzüstü Lât, Uzza, Menât…
Yok artık putlara payanda, perçin!..
Bin yıllık Mecûsî Ateşi söndü:
İbrâhim Nesli’ne her ateş serin!..
Cehennem, gülzâr’a dönüverse, az!..
O Şanlı Torun’un hatırı için…
Kutsal(!) vâdî “Sava”, suya garkoldu!..
Ve Göl battı!.. tâ esfel-i sâfilîn!..
Çöktü “on dört” burc’u Pers Sarayı’nın,
Dehşetle sarsıldı Şehr-i Medâyîn!..
Şam’lı Satîh dedi: “-Bunlar, işâret;
Son Peygamber doğdu, bi âyn’el yakîn!..”
“-On dört kisra sonra biter Sâsânî,
Şarkt’tan Garb’a yayılır O Yeni Din!..” …
Bir bir çıktı sözü: Ömer Devri’nde
Geldi Gül Ülkesi’ne Dîn-i Mübîn!..
…
Yahûdi Tevrat’tan süzdü haberi:
“-Mahvolduk!.. Yıldızı doğdu Ahmed’in!..”
“-Ben-i İsrâil’den gitti Nebîlik,
Kureyş’indir devlet, mahşere değin!..” …
…
Kâinat, nûr… Mekke mesrûr… Kâbe şen!..
Dağılın bulutlar!.. Gökler, sevinin!..
Sensiz ermez Bahâr’a Kışlarımız,
Hoş gelişler, Ey Şefî’âl Müznibîn!..
…
Vuslat şenliğinde Semâ ve Zemîn:
“-İşte geldi!.. Rahmeten lil Âlemîn!..”