TR EN

Dil Seçin

Ara

Babalar Ne İş Yapar, Nerede Çalışır?

Babalar Ne İş Yapar, Nerede Çalışır?

Endüstri toplumu olmak kadın ve erkek rollerinin değişmesinde önemli rol oynadı. Kadının daha fazla çalışma hayatının içinde olması yanında, erkeği de uzun çalışma saatleriyle evinden uzaklaştırdı.

Artık çocuklar babalarının ne iş yaptığını daha az biliyorlar. Babasının iş yerine gidebilen çocuk sayısı eskiye oranla çok daha az. Babanın emeği çocuk için yabancılaştı. Dolayısıyla baba, eş ve çocuklardan uzağa itildi.

Okul öncesi yaşlardaki çocuklara, “İyi babalar ne yapar?” denildiğinde genellikle alınan cevaplar şunlar oluyor;

• İyi babalar işe gider.

• İyi babalar para kazanır.

Bunların dışında cevaplar olsa da yoğunluk genellikle bu şekilde oluyor. “Baban ne iş yapıyor?” denildiğinde:

• Bilgisayara bakıyor.

• Bilmiyorum, işe gidiyor.

• Masası var orada çalışıyor.

• Para kazanıyor.

Gibi cevaplar alınıyor. İşin niteliğine dair bir bilgi almak güçleşiyor. Babanın nasıl bir işle uğraştığı, bu işte ne ürettiği gibi konular belirsiz kalıyor. Sadece kazanılan para ve onun alabildikleri üzerinden bir değer öğrenilmiş oluyor. Emeği görme, yaşama ve taklit etmek gibi girişimler hedefsiz kalıyor.

Yani gitgide babalar çocuklarından, çocuklar da babalarından uzaklaşıyor. Babanın emeği de çocuk için yabancılaşıyor. Sadece kazanılan para üzerine odaklanılan bir iş hayatı, çocuğun gözünde babanın rolü ve işi konusundaki saygınlığı da azaltıyor. Artık anneler çocuklarıyla beraber babalarını uğurlarken, kapıda baban para kazanmaya gidiyor şeklinde bir açıklama yapıyor. Çocuk babasının arkasından ağlıyorsa, ağlama bak baba gidip çok para kazansın, sana yeni oyuncaklar alalım, gitmezse para kazanamazsa, sonra senin isteklerini alamayız şeklinde teselli ediliyor.

Kapitalist kültürün çocuk avutma yöntemleri de paraya dair oluyor. Babanın, ailenin geçimi için çalışması ve bu konuda sorumluluk alması sağlıklı bir süreçken, babanın sadece eve getirilen para üzerinden anılması sorunlu bir bakış açısı olarak gözümüze çarpıyor.

Eskiden tüm ev halkı birlikte kalkar, hazırlık yapılır, tarlaya ya da bahçeye gidilirdi. Orada gün boyu çalışılır, küçük çocuklar oyun oynarken, daha büyük olanlar aileye yardım ederdi. Çocuklar orada emeğe doğrudan şahitlik ederdi. Gördükleri para yerine çaba, irade ve emekti. Babayı doğrudan gözlemleyen çocuk, hem ona saygı duymayı, rolünü sahiplenmeyi, hem de emeğin ne kadar değerli olduğunu öğrenirdi.

Babanın küçük bir iş yeri olur, oğlu onun zorluklarla nasıl mücadele ettiğine doğrudan şahitlik ederdi. Erkeklerin dünyasını görür, kendi cinsel kimliğinin davranış örneklerini görürdü. Günümüzde babadan ve yaptığı işten uzaklaşan, yabancılaşan çocuklar babayı anne üzerinden tanımaya çalışmaktadır. Annenin tanımlarıyla feminen bir çerçeveden babayı görmek, erkek erkeğe öğrenmeyi de zayıflatabilir. Babanın nasıl biri olduğunu, neler yapıp, nasıl hissettiğini anne üzerinden duyar. Bu kişi eş olan adamdır. Baba olan adamın yüzü ise çocuk için hep yabancı kalır.

Kapitalist sistem baba ile çocuklar arasına gizli mesafeler koyuyor. Çocuklar için çalışan anne babalar, çocuklarına sadece bir şeyler alarak dokunabiliyor. Kendisinin sonradan üretilmiş ihtiyaçlar için çalışması gerekirken, çocuğa dair sorumluluklar dış faktörlere pay ediliyor. Çocuk doktoru, pedagoğu, psikoloğu, öğretmeni, danışmanı, eğitim koçu, dershanesi, rehber öğretmeni yanında oyalamak için dijital çağın bir sonucu olan oyunlar, bilgisayar ve televizyonlar… Tüm bunlar ebeveyn ve çocuk arasındaki mesafeye hissetmeden alışmamızı sağlıyor.

Çocuklarımız için çalıştığımıza o kadar inanıyoruz ki, ne onunla oynamaya vaktimiz kalıyor, ne de enerjimiz. Çoğu anne baba çocuğuyla oynamayı etkili ebeveynlik seminerleri ya da çocuk psikolojisi kitaplarından öğrendikleri üzere “mükemmel anne baba” olmak için zoraki yapmaya çalışıyor. Fıtratın dışında o kadar uyarana o kadar uzun süreyle maruz kaldıktan sonra, tekrar oyun oynamanın masum dünyasına girmek ruhen zorlaşıyor.

Keşke anne babalar biraz olsun çocuklarına kalsa ve hızla akıp giden zamanı oyun oynayarak yavaşlatabilsek. Ve keşke çocuklarımızla birlikte büyüme zamanını kaçırmadan onlara eşlik edebilsek…