TR EN

Dil Seçin

Ara

Baharın Müjdecisi Nevruz Çiçeği

Baharın Müjdecisi Nevruz Çiçeği

Nevruz, ilkbaharın başlangıcı, bitkilerin toprak yüzüne çıktığı, ağaçların yeşerdiği, hayvanların inlerinden, kuşların yuvalarından çıkıp dünyayı şenlendirdiği bir gün olarak bilinir. Mahlûkatın yeryüzünü canlandırıp şenlendirdiği gün olduğu için bir nevi “bayram” havası yaşanır.

Bunlara ek olarak Nevruz, tabiatta bahar başlangıcında açan ve bu nedenle baharın gelişini müjdeleyen bir çiçeğin adıdır aslında. Bilimsel adı “Iris” olan bu çiçeğin halk arasındaki yaygın adı ise “Süsen”dir. Türkiye’de doğal olarak 40 çeşidi bulunan bu bitkinin; Nevruz, Süsen, Nevroz, Navruz, Kurtkulağı, Mezarlık gülü, Zambak, Susın… gibi 30 farklı yerel ismi vardır.

Süsen bitkisi yumrulu bir bitkidir. Mavi, sarı, mor, pembe, turuncu ve beyaz renkte açan çiçek rengi çeşitleri vardır. Zaten eski Yunanda da Iris, gökkuşağı anlamına gelmekteymiş. Renk cümbüşü ve güzelliği ile bahçelerin vazgeçilmez çiçeklerindendir.

Aşık Veysel de konu etmiş şiirine bu ȃlȃ çiçeği:

Nevruz der ki, ben nazlıyım

Sarp kayalarda gizliyim

Mavi donlu, gök gözlüyüm

Benden âlâ çiçek var mı?

Mezarlıklarda görüp belki de hiç değer vermediğimiz hoş kokulu ve rengarenk açan baharın müjdecisi olan Nevruzlar; park, bahçe ve mezarlıklarda süs bitkisi olarak dikilirler.

Resimlerde genelde ölümü simgeler. Kültürümüzde de mezar çiçeği olarak bilinir. O yüzden de biraz hüzünlü bir çiçektir.

Dünyada da bu bitki ile ilgili farklı inanışlar vardır: Floransa şehri 1100’lü yıllarda bu bitkiyi şehir amblemi olarak seçmiştir. 1200’lerde ise Fransa’da asalet ve dinin sembolü sayılmıştır. İnanışa göre; üç yaprak inanç, bilgelik, cesaret anlamına gelmekteydi. Ortaçağda insanlar soğanına sahip olabilmek için çok büyük paralar vermişlerdir.

Osmanlı Sultanlarından IV. Murad’ın yazdığı bir nevruziyenin ilk beyti şöyledir:

“Ey gönül, gül devridür vakt-i nev-i Nevruzdur.

Can bağışlar âdeme bu dem dem-i fırûzdur.”

(Gül devri, yeni bir Nevruz vaktidir. / Bu an insanın canına can bağışlayan uğurlu bir demdir.)

Baharı, haşrin, yani öldükten sonra diriltilmenin bir nümunesi olarak anlatan ve her baharda bitki ve hayvanların yeniden yeryüzüne çıkıp canlanmasını, haşri en güzel şekilde ispat eden bir delil olarak gören Bediüzzaman, “Nevruz günü bahar mevsimine işarettir” der ve haşrin ispatı olarak baharı şöyle örnek verir:

“Gel, bugün nevruz-u sultanîdir. Bir tebeddülat (değişiklik-yenilenme) olacak, acib işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahraya gidip bir seyran ederiz… Nevruz günü, bahar mevsimine işarettir. Çiçekli yeşil sahra ise, bahar mevsimindeki rûy-i zemindir (yeryüzüdür)… İşte bak! Ahali de bu tarafa geliyorlar. Bak bir sihir var. O binalar birden harab oldular, başka bir şekil aldı. Bak, bir mucize var. O harab olan binalar, birden burada yapıldı. Âdeta bu hâlî (tenha) bir çöl, bir medenî şehir oldu. Bak, sinema perdeleri gibi her saat başka bir âlem gösterir, başka bir şekil alır…”

Yukarıda sözü edilen değişen perdeler, manzaralar ise, baharın başlangıcından yazın sonuna kadar Sâni’-i Kadîr-i Zülcelâl’in, Fâtır-ı Hakîm-i Zülcemâl’in mükemmel bir düzenle değiştirdiği ve sonsuz rahmetiyle tazelendirdiği ve birbiri arkasında gönderdiği bahardaki mevcudatın tabakalarına ve bahar sayfasındaki taifelere, insan ve hayvanların erzaklarına bakan nimetlere işarettir.

Bahara ve mahlûkata bu gözle, iman nazarıyla bakılırsa, bütün bahar günlerinden mânen istifade edildiği gibi, Nevruz gününden de istifade edilir.

Nevruz’unuzu tebrik ederim. Her gününüzün bayram sevinci ve huzurunda geçmesi dileğiyle…