TR EN

Dil Seçin

Ara

Baharın Şirin Yüzü

Baharın Şirin Yüzü

Şubat, mart derken mayıs gelir, takip etmeye bile fırsat bulamadan dünya değişir, âlem başkalaşır, kâinat bayrama hazırlanır...

Şubat, mart derken mayıs gelir, takip etmeye bile fırsat bulamadan dünya değişir, âlem başkalaşır, kâinat bayrama hazırlanır.

Buzlar çözülür, hayat başlar; daha doğrusu her varlık birer birer kıpırdanır ve canlanır.

Toprak ana doğum sancıları ile kıvranır. Önce yavaş yavaş kabarır, yarılır, çatlar. Devamında her taraftan gürbüz gürbüz filizler, tomurcuk tomurcuk çiçekler fışkırır.

Çimlenen binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca tohum, buldozer kepçesinin zor kazdığı topraktan “Bismillah” diyerek başını filiz halinde çıkarır.

Her bitki, gül gül gülümseyerek, çiçek çiçek açarak, yaprak yaprak dizilerek varlık dünyasına ermenin hazzını yaşar:

Artık aldığı emirle harekete geçer; kaderde çizilen programa göre icraata girişir, renk renk, desen desen, boy boy çiçekçe arz-ı endam eder.

Sevinç içinde evimiz şenlenir, bahçemiz renklenir, şehrimiz canlanır.

Sahi bu varlıklar üç-beş ay önce ölmemişler miydi? Kurumuş, çürümüş, dağılmış, bozulmuş, hatta toprak olmamışlar mıydı?

Ne dersiniz, ölürken miras olarak bıraktıkları o tohumlardaki özü kim korudu, hayatı kim verdi ve tekrar nasıl bir güç bunları diriltti, hangi emirle tekrar haşredildiler?

Ya o ağaçlar; oduna dönmüş olan o koca koca gövdeler; üzerinde hiçbir hayat emaresi bulunmayan o kuru dallar nasıl oldu da bahar zamanı yem yeşil bir kıyafete büründü?

Meyveye duracak olan ağaçlar baştan ayağa beyaz, pembe ve eflatun rengi gelinliğini giyer ve melek güzelliğine bürünürler. Aylarca sürecek bir bayrama hazırlanırlar.

Meyveler olgunlaşmaya başlar başlamaz dünyanın bütün renkleri üzerlerinde oynaşır.

Her bir ağaç yarışa geçer, “latif elleri olan dallarıyla çeşit çeşit, en tatlı, en sanatlı meyveleri bizlere takdim ederler.”

Birkaç ay önce iskelet halindeki o odun parçalarından nasıl oldu da hayat uyandı, yaprak yeşerdi, çiçek açtı, meyve çıktı? Bu mucize nasıl gerçekleşti, kimden emir geldi?

Evet, “Yeryüzü, içinde binlerce sayfa bulunan bir kitap. Her ağaç yüzlerce kelimesi bulunan bir sayfa. Her meyve bir harf, her çekirdek bir nokta. Bu noktada ise ağacın programı saklı.”

Toprağın bağrından sadece bitki ve ağaç çıkmaz. Hayat ve ruh taşıyan milyonlarca tür böcekler, karıncalar ve kurtçuklar dünyaya teker teker canlılık sunarlar. Cansız, ruhsuz o kup kuru topraktan, hiçbir becerisi olmadığı halde hayat fışkırır.

Mevsim boyu sürecek bayram şenliğinde rol alır.

Yaz boyu hiç ölmeyecekmiş gibi koşuşturan gayretli karınca, o rengârenk minik böcekler, parmağını uzatınca minnacık kanatlarıyla uçuveren o uğur böceği, çağıl çağıl akan derelerin sularında kuyruk oynatan yusufçuk.. kışın nerede gizlenmişti?

Yağmurun, selin, karın ve donmuş toprağın altında iki mevsim boyu kalan bu mini mini varlıkların bir kısmı nasıl korunmuştu?

Çiçeğin tohumu, ağacın çekirdeği vardı, onun üzerine yeşerdiler; ya hayat ve ruh taşıyan böcekler nasıl uyudu, nasıl canlandı, yumurtacıkları bir sebepti belki ama, ya onlara kim ruh verdi? Toprakta ruh mu vardı, böcek yuvasında hayat iksiri mi vardı?

Yeryüzündeki bu haşir provası, insanın mahşerdeki haşrine, tekrar dirilmesine de bir işaret oluyor.

Bakın kâinat kitabının tercümesi Kur’ân bu konuyu âyetleriyle nasıl açıklıyor:

“O ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır; yeryüzünü de ölümünden sonra diriltir. İşte siz de kabirlerinizden böyle çıkarılacaksınız.” (Rum Sûresi, 19)

“Kendi yaratılışını unutup Bize misal getirmeye kalktı: ‘Çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diye. De ki: Onu ilk önce kim yaratmışsa tekrar O diriltecek. O her şeyin yaratılışını hakkıyla bilendir.” (Yâsin Sûresi, 78-79)

Ve Kur’ân ayetine ince bir yorum:

“Büyük bir ağacın ruh programını, bir nokta gibi en küçük bir çekirdeğine yerleştirip muhafaza eden bir Hafîz, vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder, onları tekrar nasıl diriltir denilebilir mi?”

Özetle, bizi bu dünyada geçici olarak misafir eden O yüce kudret, vaad ettiği gün gelecek, bizi ebedî yurduna davet edecek, bâkî ve sonsuz bir hayatı bahşedecektir.

Öyle ise, buyurun bahar bayramından haşir sabahını ve beka yurdunu seyredin…