Evet, Allah’ı tanımayanın, dünya dolusu belâ başında vardır. Allah’ı tanıyanın dünyası nurla ve mânevî sürurla doludur; derecesine göre, iman kuvvetiyle hisseder. Bu imandan gelen mânevî sürur ve şifa ve lezzet altında, cüz’î maddî hastalıkların elemi erir, ezilir.
(Lemalar, Hastalar Risalesi, 211)
***
Hakiki ve elemsiz lezzet yalnız imanda ve iman ile olabilir.
(Şualar, On Birinci Şua, 182)
***
Bir saatin sanatkarı nasıl saatini çevirir, açar, gösterir, tarif eder. Kur’an dahi, elinde kâinatı tutmuş, öyle yapıyor.
(Mektûbat, On Dokuzuncu Mektup,189)
***
Ramazan-ı Şerifte, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir. Emrolunmazsa, en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye, mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.
(Mektûbat, Ramazan Risalesi, 389)
***
İmân nimetinin mukabilinde, o imanı bana veren Hâlıkıma, bütün zerrât-ı vücudumla, dünya ve âhiret dolusu hamd ve şükür, elimden gelse yaparım.
(Lem’alar, Yirmi Altıncı Lem’a, 252)
***
Sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir; belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır.
(Tarihçe-i Hayat, Birinci Kısım, İlk Hayatı, 72)
***
Allahım! Seçtiğin peygamberinin hürmetine, bizi, anne ve babamızı cehennem ateşinden koru. Bizi, anne ve babamızı iyilerle beraber cennete koy. Duamızı kabul buyur.
(Sözler, 10. Söz, 88, dua meali)