Hep şikâyet ederiz: “Çocuklarımız varın kıymetini bilmiyor, yoktan da anlamıyor.” diye… Ama bunu onlara nasıl anlatacağımızı, nasıl öğreteceğimizi de bilemeyiz.
Ya çok kısıtlarız, birden kocaman yasaklar koyarız ya da biz görmedik, onlar rahat etsin düşüncesiyle bütün kapıları açarız. Her istediğini yaparak, her istediğini alarak onları mutlu etmeye çalışırız. Oysaki insanın özgürlük kadar, sınırlara da ihtiyacı vardır. Sağlıklı sınırlar insana güven verir. Bildiği yerlerde geziyormuş hissini verir.
Var kadar, güzel söylenmiş bir yok da oldukça öğreticidir. En büyük Terbiye Edicinin bizi büyütürken kullandığı metodun muhtevasında da bu vardır. Verdiklerini şefkatli bir şekilde ödünç alarak, sahip olduklarımızın ne kadar değerli olduğunu anlatır. Bunu yaparken de tehdit etmeden, yüzümüze vurmadan, sadece O’nunla kendi aramızdaki bir sırmış gibi yapar. Öğretirken bile o kadar ince ve şefkatlidir ki…
Biz de anne baba olarak çocuklarımızı yetiştirirken O’nun metodunu kullanmalıyız. Her istediğini hemen almanın çocuğa faydadan daha çok zarar vereceğinin farkına varmalıyız. İstediğini almamayı bir ceza gibi göstermeden, arzularını, isteklerini erteleyebilme yetisini öğrenmesinde ona rehberlik etmeliyiz. “İstediğin şeyi almak için biraz para biriktirmemiz lâzım; ya da, en güzelini bulmak için biraz araştırıyorum; bunun için biraz zamana ihtiyacım var..” diyebiliriz. Tehditkâr olmayan açıklamalar çocuklara güven verir. Yaşına uygun bir bekleme süresi, verilenin güzelliğini de artırır. Annesinin, babasının onun için en uygun zamanda en güzelini alacakları güvenini yaşatır. Bu ebeveyn ve çocuk arasındaki, bir şeyler aldırarak sevilip sevilmediğini test etme davranışını da ortadan kaldırır.
Biz yetişkinlerin Rabbi ile ilişkisinde de bu gerçeklik yatar. O’nun bizim için yazdığı kadere hüsnü zanda bulunmak hayatımızı kolaylaştırır. İstediklerimiz konusunda bekletiyorsa eğer, mutlaka hazırladığı sürprizlere kalbimizi, aklımızı hazırlıyordur diye düşünebilmek, hayatımızdaki korkulardan bizi azat eder. Kesin vereceğine inanarak istediğimizde, hediyeleri ile birlikte gönderir. Çocuklarımıza ‘var’ın kıymetini öğretebilmek için asıl Terbiye Edicinin, Rahmetiyle Olgunlaştıran Rabbin yöntemlerini kullanabiliriz. Bu da bizi, sürekli deneme yanılma yaparak doğruyu bulma zorluğundan kurtarır.
Ramazan aylarını fırsat bilerek, çocuklarımıza var ve yok arasında mutlu olmayı öğretebiliriz. Annesi ile babasını oruçlu oldukları halde, yani bir şey yiyip içmedikleri halde sinirli değil, mutlu gören bir çocuk, sadece varken değil yokken de mutlu olunabileceğini fark eder. İhtiyaçlarımız için biraz beklediğimizde verilenlerin ne kadar kıymetli olduğunu, ne kadar lezzetli olduğunu görür.
Çocuklar sözle, nasihat ile değil, bizzat bizi gözlemleyerek öğrenirler. İşte bu yüzdendir ki, sürekli şikâyet eden, sızlanan anne babalar olmaktan vazgeçmeliyiz. Onlar bizi, inandığı için yaşamaktan lezzet alan, hayatı kolaylaştıran ve olumlu bakan insanlar olarak görürlerse, işte o zaman görevimizi gerçekten yapmış oluruz.
***
Çocuklar sözle, nasihat ile değil, bizzat bizi gözlemleyerek öğrenirler. Annesi ile babasını oruçlu oldukları halde, yani bir şey yiyip içmedikleri halde sinirli değil, mutlu gören bir çocuk, sadece varken değil yokken de mutlu olunabileceğini fark eder.