TR EN

Dil Seçin

Ara

Gölgesinde Büyüdüğüm Dualar

Çocukluk çağı, insanda ömür boyu sürüyor…

Çocukluk çağı, insanda ömür boyu sürüyor…

Çocukken öğrenilenler taze betona yazılmış gibi hiç silinmiyorlar.

Çocukluğumda rahmetli anneannemin dualarına eşlik ettim. Benim için en önemli insandı o. İki büyük savaş görmüş, hiçbir şeyden şikayet etmez, geçmişe dönüp olumsuz anılarından bahsetmez, her hali dualı, gönlü günahlara örtülü, beyaz büyük başörtüsü gibi saf ve tertemiz bir insandı anneannem.

Onun dualarının ne kadar önemli ve anlamlı sözler olduğunu yıllar sonra anladım. Pencerelerini sildiğimizde, “Gönül aynanız parlasın,” derdi; sobasını temizleyip yaktığımızda, “Tütmeyen bacalı evlerde oturun—eskiden sobalı evlerin büyük problemi sobanın tütmesi ve evi dumana boğmasıydı—kırk tencereli, kırk pencereli eviniz olsun,” derdi; su verdiğimizde, “Su gibi aziz, ekmek gibi mübarek olun,” derdi; akşam namazını kılınca ışığı söndürür, pencereye oturur, “Bu günün üzerine inen karanlık bir gün bizim de üzerimize inecek,” der ölüm rabıtası yapar, kendini ölüme alıştırır, dünyayı biraz daha gönlünden çıkarırdı; bol bol istiğfar ederdi, pencereden bakarken, gördüğü herkese durumuna göre dualar ederdi…

Şimdi düşünüyorum; bu duaları sesli yapmasaydı nasıl öğrenecektik… Biz küçükken tv yoktu. İyi ki yokmuş… Rahmetli ablamla pencereden bakardık, kar veya yağmur yağarken koşar annemlere haber verirdik. Rahmetli babam, “maşallah (Allah ne güzel yapmış) deyin,” derdi. Komik gelirdi bize, ama derdik.

Rahmetli annem de “Allah afetsiz versin deyin,” derdi. Meğer ne önemliymiş bu dualar… Ayrıca özellikle bize yaptırırlardı bu duaları…

Yakın zamanda ebedi âleme uğurladığımız Şule Yüksel Şenler ablamız gelmişti şehrimize. Pek çok genç bayan hidayetine vesile olmuş ve çok dualar almıştı. Bu dualara da şahit olmuş ve insanların ahretini düşünerek hizmet etmenin ne kadar önemli olduğunu anlamıştım.

O zamanlar evimize en çok da yaşlılar, garipler gelirdi. Bu yaşlı insanlardan birisi, “Allah’ım; fikrimi, zikrimi, uykumu alma,” derdi.

Bir başka komşumuz, “Allah’ım; sev beni, sevindir beni, ucu sana varan bir zincire vur beni,” derdi.

Yalnız yaşayan yaşlı bir komşumuz bize sık sık gelir, “Dua ediyorum ki evim var, bak geldim sizinle vakit geçirdim, evime gidiyorum. Karnım aç olsa, bir dilim ekmek verin diyebilirdim, ama evinizde kalayım, diyemezdim,” der ve bize şükretmeyi öğretirdi…

O zamanlarda halkın deli dediği, ama veli olan kullar vardı. Öyle herkesin istediği duaları yapmazlar, belki haklarında hayırlı olacak olanları ilhamen bilirler ve öyle dualar ederlerdi.

Komşularımız vardı bize dualarının gölgesini hissettiren. Sıcak, samimi bakışlarıyla bize dualar ederlerdi…

Bir hasta ziyaretinde rahmetli anneciğimin hastadan dua istediğini, onun da “Dua ederim, dua beklerim” dediğini dün gibi hatırlarım…

İşte biz böyleydik…

Şimdi duaların ne kadar önemli olduğunu, dua almanın ne büyük bir kâr olduğunu, yaşlılarımızın dualarının, anne-babalarımızın dualarının nasıl bitmez tükenmez hazine olduğunu çok iyi anlıyorum… Ve dualar ediyorum, dualar bekliyorum…