Bir köylü, katırıyla beraber düşmüş ilçenin yoluna. Güzel güzel giderken, bir dağın eteğine gelince katırın inadı tutmuş. Önce yavaşlamış, sonra da ayak diremiş. Köylü, önden çekmiş olmamış, arkadan itmiş hiç olmamış. Başlamış tehdide:
“Bana bak, at oğlu katır! Ne gönül bilirsin, ne hatır... İnadı bırak, yürümeye bak. Yoksa geliyor dayak…”
Ama adı üstünde katır bu. Hiç tınlamamış. İnadı sürdürmüş. Adam, başlamış katıra değneği indirmeye. Bu durum, tam o sırada oradan geçmekte olan jandarmaların dikkatini çekmiş.
“Hoop hemşehrim!” demişler. “Ne yapıyorsun yahu? Hayvancağızı niye dövüyorsun?”
“Katır benim değil mi yahu, size ne!..” diye çıkışmış adam.
Fakat bu defa da jandarmalar aynı sopayla adamı evire çevire dövmüşler. Köylü, başını yerden zorla kaldırarak katıra söylenmeye başlamış:
“Be mübarek; devlette adamın olduğunu neden söylemedin?..”
...
Hayat yolu sürprizlerle dolu. Bugün kendini güçlü gördüğü için zulme yeltenenler, yarın karşısındakine reva gördüğü şeyle muamele görebiliyor. Hiç değişmez bir ölçü değil mi, ‘zulmetmemek’… Ne güzel demişler, “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.”