TR EN

Dil Seçin

Ara

Dünyanızın Merkezi Sizsiniz

Allah (cc) her bir insana özel muamelede bulunuyor. Doğrudan doğruya onu merkeze alıp, çevresindeki her şeyi, yaşadığı tüm olayları ona göre biçimlendiriyor. Üstelik bunu her bir insana ve aynı anda ve içiçe ve birbiriyle uyumlu biçimde yapıyor.

 

Vaktiyle, fırtınası eksik olmayan bir şehirde, tepede bir evde yaşıyordum. Sık sık fırtına çıkıyordu ve evin konumu yüzünden de bayağı rahatsız ediyordu. Çocuklarım da küçüktü henüz ve tedirgin oluyorlardı. Ben de ne zaman fırtına başlasa, “sekine” duası okurdum. İlginç biçimde, dua bitmeden fırtına dinerdi. Önceleri “herhalde bu şehirde fırtınalar 10-15 dk sürüyor” diye düşündüm.

Sonra bir gün fırtına başlayınca, “nasılsa hemen diner” diye dua okumadım. Fırtına dinmek bir yana, artarak sürdü. Çocuklar ağlamaya başladı. Yine sekine okudum. Yine fırtına dindi.

Şaşırdım. “Ben kutb-u azam değilim ki, bir şehri altüst eden bir fırtına benim duamla dursun. Benim gibi bir günahkârın duasının nasıl bir etkisi olabilir?” diye düşündüm. Çözemedim sırrını. Zihnimin bir köşesinde kaldı bu gizem.

Yıllar sonra bir arkadaşla sohbet ediyorduk. O sıralarda da ne zaman tefriciye okusam, yağmur yağdığını gözlemiştim. Bu gözlemimi paylaştım onunla, duanın etkisinden bahisle. O da bana kendi gözlemini anlattı. “Ben de ne zaman dini bir sohbete katılmak için evden çıksam, yağmur yağıyor” dedi. İlginç geldi ama üstünde çok durmadım o an.

O sohbetten birkaç gün sonra, işten eve dönerken tefriciye okumaya başladım. Yağmur başladı. O arkadaşa telefon açtım. “Abi, ben de tam seni arayacaktım. Şimdi sohbet için evden çıktım, yağmur başladı” dedi.

Ve o gün fark ettim ki, aslında hepimiz kendi dünyamızın merkeziyiz. Kendi dünyamızın kutb-u azam’ıyız bir anlamda. Dünyamızda olan herşey bizimle bağlantılı. Üstelik insanlar adedince dünyalar da içiçe. Ve hepsinde de her olayın, o kişiye bakan bir yönü var.

Örneğin bir şehirde yağmur başladı diyelim. Birisi bunu, “Ben rahmete engel oluyordum. Ben şehirden ayrıldım, yamur başladı” diye yorumluyor. Bir başkası aynı o kişinin arkasından, “Mübarek adamdı. O gitti diye bulutlar bile matem tutuyor” diye değerlendiriyor. Bir diğeri, “Bak ben hüzünlüyüm, gökler de ağlıyor benimle” diye hissediyor. Bir başkası ise, “Tam parka gidip keyfimce takılacaktım. Nerden çıktı bu yağmur şimdi? Allah beni ikaz mı ediyor acaba?” şeklinde düşünüyor. Ve hepsi de doğru. Muazzam bir düzen.

Bu konuyu açacak meşhur bir hikaye vardır.

Bir adam şeyhine sormuş: “Hocam, şeriat, tarikat ve hakikat nedir?”

Şeyhi ona demiş: “Şurada abdest alan üç kişi var. Git onlara birer tokat vur. Onlar sana öğretir.”

Adam denileni yapmış. Birinci adam dönüp ona bir tokat atmış. İkincisi dönüp yüzüne bakmış ve abdeste devam etmiş. Üçüncüsü dönüp bakmamış bile. İstiğfar çekip abdest almayı sürdürmüş.

Adam şeyhine dönüp olanları anlatmış ve izahını istemiş.

Şeyhi demiş: “Birinci adam şeriattı. Yaptığının aynıyla cezalandırdı seni. İkincisi tarikattı. Tokat Allah’tan geldi diye düşündü ama, acaba kim aracı oldu diye yüzüne baktı ve abdestine devam etti. Üçüncüsü ise hakikattı. Tokat Allah’tan olduktan sonra, kim aracı olsa ne fark eder diye düşündü ve yüzüne bile bakmadı.”

Bu hikayeyi eskiden beri sohbetlerde çok anlatırdım. Ve derdim ki: “Başımıza gelen herşey Allah’tan. Görünürde başka insanların eliyle geliyor olsa bile… Ve yaşadığımız her olay, doğrudan bize yönelik işaretler içeriyor. Bu durumda diğer insanlar, bizim hayatımızda sadece birer figüran oluyorlar. Senaryo yazarı da, yönetmen de Rabbimiz. Merkezde ise daima biz varız. O yüzden, başkalarıyla uğraşmak yerine kendimize bakalım, her olayda kendi payımızı arayalım.”

Ve ardından şunu fark ettim ki, benim hayatımda birer figüran olan, sadece görünürde bir sebep olan o insanlar için de, ben bir figüranım aynı zamanda. Onların hayat senaryosunda fark etmeden rol alıyorum. Kendi hayatımın merkezi iken, onların hayatında, fondaki bir obje oluyorum.

Bu muhteşem sistem karşısında hayrete düştüm. “Allahu ekber” demekten kendimi alamadım. Bu nasıl bir kudret, nasıl bir ilim ve nasıl bir hikmettir?..

Tam anlaşılması için son bir örnek vereyim: Bir konuşmacının konferans verdiğini düşünün. Yirmi kişi onu dinliyorsunuz. Ve öyle bir konuşma yapıyor ki, dinleyen herkes, “Bana hitap ediyor. Benden bahsediyor. Bu sözü ile beni kast etti” diyor. Ve hepsi de doğru. Akıl alır gibi değil ama, hayatın gerçeği aynen böyle.

İşte burada ‘ehadiyet’in muhteşem bir tecellisi görünüyor. Yani Allah (cc) her bir insana özel muamelede bulunuyor. Doğrudan doğruya onu merkeze alıp, çevresindeki her şeyi, yaşadığı tüm olayları ona göre biçimlendiriyor. Üstelik bunu her bir insana ve aynı anda ve içiçe ve birbiriyle uyumlu biçimde yapıyor.

İşte bunu düşündükçe, “Allahu ekber”den başka diyecek söz bulamıyorum. Ve o zamandan beri, etrafımda, hatta uzağımda olan biten her olayda, kendime bakıyorum. Ben ne yaptım da böyle oldu diye.

Size de tavsiye ederim. Göreceksiniz ki, sizin dünyanızın kutb-u azam’ı, sizsiniz.