Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Ufuk, kan kırmızı… şafak söküyor;
Yokuşlu yollara hasret döküyor
Ve esmer bir çocuk uyuyor yerde…
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Kerpiçten duvarlar, kalıp kalıp sır!..
Rûhum, bin bozgunla ezik, kaç asır
Bir “zafer müjdesi” sorar seherde…
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Bir damlacık dâvet sezmiş de güyâ
Bir çiçek… arzuyla uzanmış suya!..
Hangi kurna devâ, bendeki derde?..
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Taş taş, hep geçmişi tarıyor gözüm,
Taşlarda bir “İz”i arıyor gözüm!..
Bulmasa kederde, bulsa kederde…
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Özlem buhurdanı göğe savrulmuş,
İçim, gurbet tütsüsüyle kavrulmuş!..
Bu koku; amber mi, misk mi ciğerde?..
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Çatılarda “-Hû, hû…” bir dizi derviş
Güvercinler!.. kimden haber getirmiş?..
Bize de bir “selâm” var mı, haberde?..
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Vefâ umadursun bülbül gülünden,
Rüzgâr, hüzün taşır, firkat çölünden!..
Gelir... yorgun düşer, bir taş kemerde…
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
El ayak çekildi… sokaklar ıssız…
Ve gece… yaş döker binlerce yıldız,
“Ayın Ondördü”nü tavaf eder de…
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Aşabilsem “zaman” denen engeli!..
Ok gibi deler de geçermiş, velî!..
Benimse; bin günâh, önümde perde…
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Aşk’ın töresi bu; değişmez kânun:
Leylâ’sı peşinde bîçâre Mecnûn,
Sevdâ tayfunları esiyor serde…
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Gün olur, feleğin oku çelinir,
Gelir de “bin Ferhât” bu dağ delinir!..
Şîrîn’e kavuşmak varsa kaderde…
Mekke’de…
Eski mahallelerde…
Sevgilim!..
Öpmezsem, kurur dudağım,
Bir “kum tanesi”dir tek aradığım,
Ayağına değmiş bir “çakıl”!.. Nerde?
Mekke’de, eski mahallelerde…
Mekke’de… eski mahallelerde…