TR EN

Dil Seçin

Ara

Tevbe Nedir?

Tevbe, dini terim olarak, çirkinliği sebebiyle günah ameli terk edip, yaptığına pişman olmak ve bir daha dönmemeye azmetmektir.

 

Tevbe, dini terim olarak, çirkinliği sebebiyle günah ameli terk edip, yaptığına pişman olmak ve bir daha dönmemeye azmetmektir. Günah, şayet zulüm nevinden ise, kulun hakkını iade etmek veya hak sahibinden helallik ve af talep etmektir.

Bununla beraber âlimler tevbeyi “pişmanlık,” “bir daha günah işlememeye azmetmek,” “günahtan uzaklaşmak” gibi değişik şekillerde tarif etmişlerdir. Tevbeyi tarifte, bu üçünü birlikte şart koşan da olmuştur. Tevbe mevzuunda şu hususun da bilinmesi gerekir. Allah nazarında tevbekâr sayılmak için, bu söylenenlerin Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılması gerekir. Aksi taktirde mal veya sıhhat endişesiyle, israf ve içki gibi günahların terki veya halkın ayıplamasından kurtulmak için bir kısım çirkin işleri bırakmak tevbe sayılmaz, bu hususta âlimler ittifak ederler. Bir de sadece pişmanlık tevbe için yeterli değildir. Pişman olmakla birlikte günahı terk etmesi ve dönmemeye azmetmesi gereklidir. Buna göre, tevbeyi sadece kuru bir “pişmanlık” olarak tarif edenlerin aldandığı anlaşılır.

Tevbe ya küfürden, ya günahtan olur. Küfürden tevbe edenin tevbesi kesinlikle makbuldür. Günahtan tevbe edenin tevbesi, sıdk ile yapılırsa o da makbuldür. Kabulün manası, işlenen günahın zararından kurtulmaktır. Tekrar o günaha dönmediği taktirde, işlememiş gibi olur. Asinin tevbesi, Allah'ın hakkına giren günahı terk etmesidir. Ancak bazıları için şeriat, kaza ve kefaret şartı koymuştur. Kul hakkına giriyorsa, hakkın hak sahibine ulaşması şarttır, aksi halde o günahın zararından kurtulamaz. Ancak hakkın ulaşması için elinden geleni yaptığı halde hakkı sahibine ulaştıramadı ise, Allah'ın affedeceği ümit edilir. Zira Cenâb-ı Hakk tabiatları değiştirir, günahları hasenata çevirir.

Abdullah İbnu Mübarek tevbe için başka şartlar da ileri sürmüştür, der ki:

“Nedamet etmek (pişmanlık), bir daha dönmemeye azmetmek, kul hakkını ödemek, farzlardan zayi ettiklerini eda etmek, haramla beslenen bedenden o maddeleri eritip yerine temiz maddeler gelinceye kadar üzüntü ve kedere boğulmak; nefsine, günahın lezzetini tattırdığı gibi, tâatin (ibadet ve itaatin) elemini tattırmak.”

Tevbe ve istiğfar birbirine yakın dualardır. Diğer duaların ve ibadetlerin makbul olması için de önce tevbe ve istiğfarla dua ve ibadetlere başlanması tavsiye edilmiştir. Bazı büyükler:

“İstiğfarda mı bulunayım, tesbihat mı yapayım?” diye soru soranlara şu cevabı vermiştir:

“Kirli elbise, buhurdan ziyade sabuna muhtaçtır.”

Şu halde tevbe ve istiğfar için illa da günah işlemiş olmak gerekmez. Allah'a dua vs. şekilde ibadet edecek olan kimsenin buna “tevbe ve istiğfar”la başlaması, kirlerden temizlenmesi gerekir. Zira temizlerin duası daha çabuk kabul edilir. Nitekim Hz. Peygamber:

“Allah'a kasem olsun, ben günde yetmiş kereden fazla Allah'a tevbe ve istiğfar ederim” buyurmuştur.

Kulun tevbesi karşısında Allah'ın sevinmesi, mutlaka affetmek azmini ifade eder. Hele rivayette olduğu gibi, bu İlâhî sevinç, bir insanın duyduğu “aşırı sevinç”le ifade edilmişse, bu tevbeye teşvikte, tevbenin makbul oluşunu ifade konusunda beliğ bir üslup, ikna edici bir metot olmaktadır. (İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/495-497.)