Sebep Olan Yapan Gibidir
Bir rahmet sağanağı "essebebü ke'l-fail" sırrı.
Ara
Bir rahmet sağanağı "essebebü ke'l-fail" sırrı.
İslamiyet’in rahmet ve adalet dini olduğunun imzası niteliğinde bir sır: Essebebü ke’l-fail sırrı. Yani, sebep olan yapan gibidir! Kişi ister hayra, ister şerre sebep olsun, fark etmiyor. Hayra sebep olmuşsa hayrı yapmış gibi, hayrı yapanın aldığı sevap kadar sevap kazanıyor. Çünkü Allah Erhamürrahimin’dir. Şerre sebep olmuşsa şerri işlemiş gibi, şer işleyenin yüklendiği günah kadar günah yükleniyor. Çünkü Allah Ahkemü’l-Hâkimin’dir.
Bu hakikate işaret eden hadis-i şeriflerden bir buket
“Kim bir hayra yol açarsa, ona bu hayrın sevabı ile birlikte, kendisinden sonra o hayrı işleyenlerin sevabının bir misli verilir. Bu, onların sevabından hiçbir şey eksiltmez. Kim de kötü bir yol açarsa, ona bunun günahı ile birlikte, kendisinden sonra o kötü yoldan gidenlerin günahının bir misli verilir. Bu, onların günahından hiçbir şey eksiltmez.”
“Hayra delâlet eden onu yapan gibidir.”
“Kim (bir belaya) maruz olana taziyede bulunursa, ona öbürünün beladan aldığı sevabın bir misli verilir.”
“Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine oruçlunun sevabı kadar sevap yazılır. Oruçlunun sevabından da hiçbir eksiltme olmaz.”
Ya sınıf ve statü farkı var ise
Aslında bir işe sebep olan ile o işi yapan aynı sınıfta ve aynı statüde olmayabilir pekâlâ! Biri zengin iken, diğeri fakir olabileceği gibi; biri havastan, diğeri avamdan da olabilir. Keza biri amir, diğeri memur veya biri çoban, diğeri profesör de olabilir.
Mesela bir çoban baba, evladının hafız ve âlim olması için bütün imkânlarını seferber etmiş ve buna sebep olmuş olabilir. Bu sebebiyetle evladının elde ettiği hıfz ve ilimden aldığı sevabın yekûnu kadar sevaba nail olur. Kendisi ölmüş olsa da amel defteri kapanmaz, bir sağanak gibi sevap yağmaya devam eder.
Peygamber Efendimiz (asm) bu hakikati şöyle ifade etmiştir: “Her kim Kur’an’ı hıfz eder ve onunla amel ederse, kıyamet gününde anne ve babasına parlak bir taç giydirilir ki, güneş evlerinizde olsaydı bile o taç kadar parlak olmazdı.”
Örnekleri artırmak mümkün. Sınıf veya statü farkı, makam veya mevki farkı bu eşitliği bozmuyor. Essebebü ke’l-fail sırrı, statüleri, makamları, mevkileri ve imkânları farklı da olsa, insanları bir sevapta veya bir günahta eşitliyor.
Ancak eşitlik iki önemli özellik istiyor
Fakat eşitliğin sağlanması için denklemin iki yanında iki özelliğin bulunmasının şart olduğunu hatırlatmadan geçmeyelim. Bu özellikler: 1. İhlâs. 2. Niyet’tir.
Eşitliği bozan başka bir fark yoktur. Denklemin bir yanının ihlâsı daha fazla ise, o taraf sevabın da fazlasını alıyor. Yani sevap dağılımında adalet, maddi güce göre değil, mertebeye göre değil; ihlâsa göre sağlanıyor.
Keza denklemin bir yanının aslında şer niyet ile sebep olduğu bir mesele, işi yapanın hayır niyetine bağlı hayır olarak tecelli etmişse, niyeti hayır olan sevabın tamamını alıp götürüyor.
Niyeti şer olan şüphesiz sevap kazanamıyor. Fakat netice hayır çıktığı için en azından günahtan kurtulmuş oluyor. Böylece aslında rahmetten de nasipleniyor. Şerre niyet etmek suretiyle günah işlemişken, neticede şerrin çıkmamasıyla günahtan kurtulmak bir rahmet tecellisidir.
Malum, kişi şerre niyet etmekle değil, ancak şerri işlemekle günahkâr oluyor. Bunun, Peygamber Efendimiz’in (asm) lisanındaki ifadesi şöyledir: “Kim bir kötülük düşünür de, düşündüğünü yapmazsa, Allah buna günah yazmaz.”
Bir misal
Masamızda, tek bir fiili ile cami yapımına sebep olan bir kişi var. Bu kişi cami yapımına gerçekten Allah için sebep olmuşsa, cami yapıldığında tam bir cami yapma sevabını alır. Yapılmadığında da sevabını eksiksiz alır. Çünkü yapıcının hatası, kişisel hatadır; sebep olanın bunda sorumluluğu yoktur. Yapıcının sorumsuzluğu, sebep olanın sevabını eksiltmez.
Sebep olanın ihlâsı yapıcıdan daha fazla ise, sevabı da fazla olur. Mesela kişi gözyaşları içinde bir camiin Allah rızası için yapılmasına sebep olmuştur. Fakat bunun için maddi destek sağlayan kişi riyakârdır. Alkış istiyor, taltif istiyor… vs. Elbette sevap, ihlâsın fazla olduğu tarafa kaçıyor. Alkış ve taltif ise bu tarafta kalıyor.
Bu taraf onca para dökmüştür; insanlardan alkışı ve taltifi alır, fakat sevaptan hisse alamayabilir.
Bir başka misal
Masamızda bilmeyerek günaha sebep olan bir kişi var. Sebep olanın günah işletme kastı olmadığı halde, insanlar bu sebebi suiistimal ederek günahta kullanmışlarsa, bu durumda sebep olan inşallah ma’füvdür, yani affedilir.
Fakat sebep olanda günah işletme kastı varsa, işlenen bütün günahları kendisi işlemiş gibi günahkâr olur. Hatta ölse bile, o sebeple günah işlendiği sürece, amel defterine günah yazılmaya devam edilir.
Devam edecek inşaallah.
“İnsan şu âlem-i kebîrin bir misâl-i musağğarıdır.” “Fatihâ-i Şerîfe, şu Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın…
Bir gün, bir çiftlikteki atların birine bakan seyis, “Bu attan hayır gelmez…
Vücudunda dokunduğu her yerde ağrı hisseden bir adam, daha fazla dayanamayıp doktora…
Kimi ebeveynler süt dişlerini “ne de olsa dökülecek ve yerine yenileri gelecek” diye önemsemeyebilir.…
Sebeplerin sonuçlara olan yakınlığı ya da öyle algılamamız bazen yanlış çıkarımlara sebebiyet…