TR EN

Dil Seçin

Ara

Kur’ân-ı Mübîn / Doğruyu Yanlıştan, Hakkı Bâtıldan Ayırt Eden Kitap

Kur’ân-ı Mübîn / Doğruyu Yanlıştan, Hakkı Bâtıldan Ayırt Eden Kitap

O, doğruyu yanlıştan, hakkı bâtıldan ayırt eder. Ona yönelen ve onda hidayet arayan kimse, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu onda apaçık görür, izlenecek yolu apaçık şekilde onda bulur.

“Elif lâm râ. Bunlar Kitabın ve apaçık bir Kur’ân’ın âyetleridir.”

(Hicr Sûresi, 15:1)

 

Kur’ân, bu âyetinde kendisini “mübîn” sıfatıyla niteliyor, apaçık bir kitap olarak tanıtıyor. Bu tamlama dilimize de yerleşmiş bulunmaktadır; zaman zaman biz de mukaddes kitabımızdan Kur’ân-ı Mübîn şeklinde söz ederiz.

“Apaçık” sözüyle tercüme ettiğimiz bu sıfat, “aşikâr olan” anlamını dile getirdiği gibi, “açıklayan” anlamına da gelir. Her ikisi de Kur’ân hakkında doğrudur.

O, Âlemlerin Rabbi katından geldiği apaçık olan bir kitaptır. Binlerce mucizesi, dili, üslûbu, açıklamaları, belagatı, verdiği haberler, bir harfine bile dokunulmadan bugüne kadar sapasağlam gelmiş olması, her an bu gezegenin dört bir köşesinde milyonlarca kişi tarafından okunmakta oluşu ve bunlar gibi daha nice harikulade özellikleri apaçık bir şekilde gösterir ki, o beşer sözü olamaz, Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş hak kitaptır.

O, doğruyu yanlıştan, hakkı bâtıldan ayırt eder. Ona yönelen ve onda hidayet arayan kimse, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu onda apaçık görür, izlenecek yolu apaçık şekilde onda bulur.

O, insanlara, inanacakları şeyi gösteren kitaptır. Dosdoğru bir imanın bütün esasları onda apaçık bulunur. Bu konuda o hiçbir şeyi eksik bırakmamış, insanları eski kitaplara veya daha başka kaynaklara muhtaç etmemiştir.

Ancak şunu da unutmamak gerekir:

Onun apaçık bir kitap oluşu, herkesin aynı kolaylıkla onu anlayabileceği anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı, cahil ile âlim arasında bir fark kalmaz, herkesin Kur’ân’dan istifadesi eşit seviyede kalırdı. Ayrıca Peygamberin sünnetine de ihtiyaç bulunmazdı.

Oysa, bizzat Kur’ân, çeşitli âyetlerinde ilim sahiplerine, ince kavrayışlılara, bilge kişilere, “Bunu ancak onlar anlar” gibi ifadelerle atıfta bulunmaktadır.

Bundan başka, Kur’ân âyetlerinden bir kısmının çeşitli yorumlara elverişli müteşabih âyetler olduğunu bildiren de yine Kur’ân’ın kendisidir. Kur’ân, bu âyetleri, kitabın özünü teşkil eden muhkem âyetlerin açıklamasına havale eder.1

Peygamberi ise, Kur’ân’ın açıklayıcısı olarak ilân eden yine Kur’ân’ın kendisidir.2 Pek çok âyetinde, hiçbir tereddüde meydan bırakmayacak vurgu ve tekrarlarıyla, o bize Peygamberi itaat edilecek elçi, takip edilecek önder, referans alınacak numune olarak gösterir ki, bu açık beyan ve emirleri de yine Kur’ân’ın apaçık bir kitap oluşunu gösteren özelliklerindendir. Evet, o, apaçık bir dille “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur”3 buyururken, Peygamber sünnetini küçümsemek, sünnete başvurmaksızın Kur’ân’ı anlamaya ve dini öğrenmeye çalışmak, onun apaçık bir kitap oluşundan habersiz davranmak olur.

Bundan başka, Kur’ân’ın anlaşılmasında takip edilecek daha birçok yöntem ve kurallar vardır ki, onlara vakıf olmak da bir ilim ve kavrayış meselesidir. 

Eğer Kur’ân bir yerde kendisini “apaçık” sıfatıyla nitelemişse, daha başka yerlerde de bu sıfatın yönünü ve kapsamını göstermiş, sınırlarını çizmiş, onun nerelerde açık, nerelerde kapalı bulunduğunu bildirmiştir. 

İşte, “mübîn” sıfatını, bir başka yerde Kur’ân, Allah hakkında kullanmakta ve Onu “Hak ve Mübîn” olarak nitelemektedir.4 Bu da Allah’ın varlık ve birliğinin apaçık bir gerçek olduğunu gösterir; yoksa Allah hakkında her şeyi kavrayabileceğimiz anlamına gelmez. 

Eğer “mübîn” kelimesi, bazılarının anladığı gibi, herkes tarafından kolayca anlaşılabilen şey anlamına gelseydi, Allah’ı ve sıfatlarını kavramakta bizim acz içine düşmememiz icap ederdi. Oysa yine Kur’ân’ın kendisi, Allah’ın hiçbir şeye benzemediğini ve Onun duyularla algılanamayacağını bildiren âyetlerle doludur.

Mübîn sözcüğünün bir de “açıklayan, açığa çıkaran” anlamı vardır ki, Kur’ân’ın bu özelliği de yine ayrıca açıklamaya ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır.

Sözün özü: Kur’ân-ı Mübîn, haktan geldiği apaçık olan, hakikati apaçık gösteren ve hidayete ulaştıran hak kitaptır. Ancak onun açıklığı, onu anlamak için sünnete, ilme, çabaya, akla, zekâya ihtiyaç bırakmayan bir açıklık değildir.

 

Kaynaklar:

1. Âl-i İmrân Sûresi, 3:7.

2. Bkz. Nahl Sûresi, 16:44.

3. Nisa Sûresi, 4:80.

4. Nur Sûresi, 24:25.