Kur’ân-ı Kerim, sıradan bir kitap değildir
Kur’ân Neden Tercüme Edilemez?
Ara
Kur’ân Neden Tercüme Edilemez?
Acaba, kendine Müslüman diyen bir adam, dünyanın bir menfaati için, bir günde elli kelime Frengi Lûgatından taallüm ettiği halde; elli senede ve her günde elli defa tekrar ettiği Sübhanallah, Elhamdülillah, ve Lâilâhe illâllah ve Allahu Ekber gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezse, elli defa hayvandan daha aşağı düşmez mi?
Bediüzzaman
Kur’ân-ı Kerim, sıradan bir kitap değildir. O, kâinatın yaratıcısının eseri, insanı ve bütün mevcudatı var edenin kelâmıdır.
Öyle ise ifadesinde eşsizlik, kelimesinde hudutsuzluk olacaktır. Bu küllilik ve erişilmezlik O’nun en mâkûl ve mantıkî neticesidir.
Bu erişilmezlik ve kıyaslanmazlığındandır ki, onu hiçbir insan, tam olarak tercüme edemez, şâmil olduğu küllî mânâları bütünüyle kendi ifadesi içinde hapsetmeye muktedir olamaz.
Ama, insanlığın muhtaç olduğu zarurî ve esas mânâyı geniş izahlar, etraflı tefsirlerle anlatabilirler.
Bunun adı ise tercüme olmaz, tefsir olur, izah sayılır. İzah ve tefsir başka, tamı tamına tercüme ise bir başka...
Dilerseniz bu hususa bir tek misalle açıklık getirelim
—Ve mim’mâ rezakna’hüm, yünfikûn!
Bakara sûresinin 3. âyetinin son cümlesi.
Tercümesi:
“—Müminler bizim verdiğimiz rızıktan sadaka verirler.”
Ne anlıyorsunuz bu tercümeden?
Müminlerin Allah’ın verdiği rızıktan sadaka vereceklerini... değil mi?
Hem gerçek de öyle. Ama sadece bu kadar mı? Hayır. Dahası var. Ama o dahasını tercüme vermekten âcizdir. Tefsire bakarsanız bulursunuz diğer mânâları.
Dilerseniz tercümedeki bu eksikliklere tefsirde bakalım.
“—Müminler bizim verdiğimiz rızıktan sadaka verirler.” şeklinde dondurulan ve (mim’ma, re- zakna’hum yünfikûn) âyeti nelere işaret ediyor, tefsirine bir göz atalım.
Bu âyet tam beş şekilde sadaka hakkında ölçüler, kâideler ihtiva etmektedir. Şöyle ki:
1- Sadaka veriniz ama kendiniz de sadakaya muhtaç hâle gelecek derecede ileriye gitmeyiniz.
Bu hüküm, cümlenin başındaki (bazısından verin) mânâsına gelen (Min)den anlaşılmaktadır.
2- Sadakayı kendi malınızdan veriniz, başkasınınkinden değil.
Bu hükmü de (rızık olarak verdiğimizden) mânâsına gelen (rızk) kelimesinden anlamaktayız.
3- Verdiğiniz sadaka ile fakire minnet etmeyiniz [buradaki mânâsı: başa kakmayınız]. Onu tesiriniz altına almayınız.
Bu mânâyı da “bizim verdiğimizden” mânâsını ifade eden (Nâ)dan anlamaktayız.
4- Sadakayı öyle kimseye verin ki, sizden aldığını ihtiyaçlarına sarfetsin, harama, fuzulîye harcamasın.
Bunu da (nafakasına sarfetsin) mânâsına gelen (yünfikûn) fiilinden anlamaktayız.
5- Sadakayı veren şahsını ortaya koymasın, yalnızca Allah namına versin.
Bunu ise (Allahın verdiği nzıktan verin) mânâsına gelen (re- zaknâ)dan istihraç etmekteyiz.
Bütün bunlardan ayrı olarak bir de cümle başında (mim’- mâ)daki (min)de ayrı mânâlar var. Bu (min) de işaret eder ki:
—Sadaka malla olduğu gibi ilimle, fiille, sözle de olur, yerine göre ilmin gereği ifa edilmeli, fiilen çalışılmalı, sözle sadaka verilmelidir.
Kur an âyetinin cümleleri, kelimeleri, harfleri, sayfalar dolusu mânâlar ihtiva etmekte, ne Türkçe, ne de kul kelimeleri bu yüklü mânâları benzeri kelimelerle tercümeye muktedir olmamaktadır. İşte tek satır tercüme ve işte beş çeşit kâide.
Öyle ise Kur’ân’ın tam tercümesi mümkün değildir. Yapılmış tercümeler eksik, kısır ve mecburen kifayetsizdir. Bunlara bakıp da Kur’ân’ın mânâsı bundan ibarettir denmemelidir. Kur’ân’ın mânâsına vâkıf olabilmek için hiç olmazsa tefsirlere bakmalı, bir satırı, birkaç sayfayla izah eden tefsirlerden bilgi edinilmelidir.
Aksi halde yanılma ve yanlış bilgi sahibi olma söz konusudur.
İnsan hayatı içinden geçilen süreçlerle halden hale geçiyor. Gün geliyor alışkanlıklarımızdan vaz…
“Sonra biz Kitab’ı (Kur’an’ı) kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onların kimi nefsine zulmedicidir,…
Yüce Kitabımızda bazı gıdaların İlahi Kudret’in açık delili olduğu nazara verilirken, bazı…
Yaşadığımız enformasyon çağında bilgi her yanımızı sarmışken, verilen her mesajın farkında mıyız?…
Tefsir kitaplarına bakanlar, aynı ayet hakkında farklı yorumlarla karşılaşınca genelde şaşırırlar. Hâlbuki…
O, doğruyu yanlıştan, hakkı bâtıldan ayırt eder. Ona yönelen ve onda hidayet…