TR EN

Dil Seçin

Ara

Kur’an-ı Kerim’de Hayırda Yarışmak Konusu

“Sonra biz Kitab’ı (Kur’an’ı) kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onların kimi nefsine zulmedicidir, kimi muktesit (orta halli). Kimi de Allah’ın izniyle hayratta yarışandır.” (Fâtır, 32)

 

Bu ayet, bizi hayırda yarışmaya davet etmektedir. Bu konuda şunları söyleyebiliriz:

İnsan, çok yönlü ve çok kapasiteli bir varlıktır. Bu cihetle, onun belli bir alandaki cüz’i bir başarıyla teselli bulmak yerine, her alanda büyük olmaya çalışması gerekir. Zira Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, “mevcuda iktifa dûnhimmetliktir.” Yani, eldekiyle yetinmek gayretsizlik ve tembelliktir.

Eskide “hüsn-i külli” denilen ve günümüzde “toplam kalite” adıyla ifade edilen bir esası, kişinin kabiliyet ve kapasitesini değerlendirmesi açısından düşünmek de mümkündür. Şöyle ki:

Cenab-ı Hak, bütün kemal sıfatlarla muttasıftır. O’nun (cc) bütün isimleri, kemalâtının birer unvanıdırlar. Mesela O, yaratıcı olduğu gibi, aynı zamanda rızık verendir; Âdil olduğu gibi, aynı zamanda affedendir; şekillendiren olduğu gibi, aynı zamanda en güzel renklerle renklendirendir.

Her biri birer sanat harikası olan varlıklardaki mükemmellik, onların yaratıcısındaki mükemmelliğin en güzel bir delilidir. Mesela, meyve olarak yediğimiz elma, hem şekil, hem renk, hem desen, hem gıda.. olarak en güzel bir tarzdadır. Onun ağacı, en ideal boyutlardadır. Sözgelimi kavak gibi uzun değildir. Bir süs bitkisi gibi kısa değildir. Şekil olarak tam bir tenasüp içindedir...

İşte, insan dahi Allah’ın en seçkin muhatabı olarak, “İlahi ahlâk” ile ahlâklanmalı, her cihetten en mükemmel olmaya gayret göstermelidir. İlimde zirvelere doğru yol alan birisi, amelde de zirveyi zorlamalı, bildiği meseleleri ifadede güçlük çekmemeli, sosyal ilişkilerde rahat hareket edebilmelidir.

Said Havva, ilk Müslümanlarla sonraki nesiller arasındaki farka şu şekilde işaret eder: “İlk Müslümanlar; âlim, zahit, âbid, savaşçı, davetçi, cesur, net tavırlı, hikmet sahibi, siyasî, idareci, akıllı, ferasetli... idi. Sonraki Müslümanlar ise, bu özellikleri bir bütün olarak kendinde gösteremiyor. Bakıyorsunuz âlim bir insan; fakat cihadı bilmiyor. Yahut, cihadı biliyor, Allah’ı tanımakta noksan.. Veya siyasetçi; fakat ilim ve hikmet sahibi değil...”

Fransız düşünür Lamartin’in Hz. Peygamberle ilgili şu tespiti konumuz açısından son derece manidardır: “Büyüklüğün ölçüsü hangi kemal vasfı kabul edilirse edilsin, insanlık tarihinin kaydettiği en büyük şahıs Hz. Muhammed’dir (asm).”

O, ibadette zirvede olduğu gibi, toplumsal ilişkilerde de zirvededir. Bir aile reisi olarak en mükemmeli gösterdiği gibi, bir devlet reisi olarak da en mükemmeldir. Affetmekte en ileride olduğu gibi, yeri geldiğinde cephede en başarılı bir kumandandır...

Bu cihetle baktığımızda, insanın önünde sadece bir zirve değil, pek çok zirveler olduğu görülecektir. Âdeta her hedef bir ufuktur. O ufka varıldığında, başka ufuklar insanın karşısında arz-ı endam etmektedir. Böylece, her alanda başarıya göz dikmiş bir insanın ömrü, bir ufuktan bir başka ufka, oradan yeni ufuklara doğru yol almakla devam edip gidecektir. “Salaten tüncina” duasında, Cenab-ı Hak’tan istemiş olduğumuz “aksa’l-ğayat”ın/en ileri hedeflerin bir sırrı herhalde bu olsa gerektir.