TR EN

Dil Seçin

Ara

Genetik Mühendisliği: Allah’ın Yarattığını Değiştirmek!

Genetik Mühendisliği: Allah’ın Yarattığını Değiştirmek!

Şeytan: “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım. (...) Yine onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler.”

(Nisâ Suresi, 119)

 

Dünyamız güzel bir gezegen. Bildiğimiz kadarıyla da hayatın bulunduğu tek gezegen. Kendine has doğal çevresini oluşturan canlı ve cansız bileşenlerle donatılmış. Cansız bileşenler atmosfer gazları veya hava, sıcaklık ya da su gibi parmakla sayılacak düzeydeyken, doğal çevremizin canlı bileşenleri milyonlara ulaşır. Bitki ve hayvan topluluklarındaki muazzam çeşitliliği görebilmek için bir kişinin bilim adamı olmasına gerek yok. Dolayısıyla, bu yaratıklardan çoğunun bilinmemesi ya da kayda geçirilmemiş olması şaşırtıcı değildir. Nitekim Kur'an-ı Kerim, bu gerçeği, "(Allah) bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratır" (16:8) ayetiyle beyan eder. Allah (cc) her şeyin yaratıcısı olduğu için, yarattığı şeyler hakkında tam bilgi sahibidir: "Her şeyi O yarattı. O her şeyi hakkıyla bilendir." (6:101)

Ekolojik denge, yani çevremizin farklı bileşenleri arasında mevcut olan denge, ancak son elli yılda telaffuz edilmeye başlandı. Oysa, Kur'an, bu terimin ifade ettiği olguyu ondört yüzyıl önce açık seçik ortaya koymuştu: "Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık." (54:49)

Çevremizin çeşitli bileşenleri arasındaki denge ya da ölçü, ancak doğada çok rahatsız edici bazı olguların farkına varmamızla kafamıza dank etti. Bu tür olgulardan birisi de sera etkisi denen şey. İsveçli bilim adamı Ahrrenius 1898'de karbondioksit ve küresel ısınma arasındaki nedensel bağı buldu ama bunun ciddi bir çevre sorunu olarak görülmesi ancak 1970'lerde başladı. Son yıllardaki insan faaliyetleri, özellikle de kömür, petrol gibi fosil yakıtlarının yakılması ve klor-fluör karbonlarının kullanılması, dünyanın doğal sera sistemine gittikçe artan bir aşırı yüklemede bulunarak ısının uzaya kaçışını yavaşlatmış ve böylece dünya atmosferinin ortalama sıcaklığını artırmış bulunuyor. 1996'da düzenlenen bir uluslararası panelin sonuç raporunda şu ifade edildi:

"Mevcut emisyon düzeyleri temelinde, küresel sıcaklığın günümüzden 2100 yılına kadar 1°C ila 3,5°C arasında yükseleceği ve emisyon düzeylerinin istikrara kavuşturulmasından sonra bile, iklim değişiminin dörtyüz yıl daha süreceği sanılmaktadır.1

Ortalama deniz seviyesinin günümüzden 2100 yılına kadar on beş ila doksan beş santimetre arasında yükselmesi, taşkınlara yol açacak ve bazı ada ülkelerinin varlığını tehdit edecek. İklimde bütün bu kargaşanın meydana gelmesinin nedeni ise atmosferde belli gazların oranının hafifçe artması ve böylece Allah'ın yarattığı bütün şeyler arasındaki mevcut doğal dengeyi bozması. Kur'an şöyle der: "Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik." (15:19)

İnsanoğlu ise sanayi devriminin başından beri çevremizin fiziksel, yani cansız bileşenlerinde altüst oluşlara sebep oluyor. Bunun getirdiği sonuçlar korkunç. Zehirli hava soluyoruz, toksik kimyasal maddelerle dolu sular kirleniyor, yeryüzü kasıp kavruluyor, tarım ilaçlarının bulaştığı topraklar kıraçlaşıyor. Senaryonun ayrıntılarına inmeye gerek yok.

...

Fiziksel bileşenlerini altüst ettikten sonra şimdi de hırs dolu gözlerimizi bu güzel gezegenin canlı bileşenlerine dikmiş durumdayız. Bencil ve faydacı hedeflerle donanmış halde, kendi ihtiyaçlarımız için birçok değişik canlı organizmayı değişime uğratmaya çalışıyoruz . Buna "genetik mühendisliği" deniyor.

Canlı organizmaların gelişim çizgilerinin ayrıntıları kromozom denilen ve hücre çekirdeğinde bulunan özel yapılarda saklıdır. Bu kromozomların toplanıp kümeleşmesiyle uzun çifte sarmal zincirler, yani hayatın büyülü molekülü DNA oluşmuştur. Bu çifte sarmal DNA molekülünün her işlevsel birimine "gen" denir.

Bir organizmanın her karakteri, davranışı, yapısı ya da işlevi için, gelişim süreci içinde belirli bir zamanda istenen etkilerin gerçekleşmesini sağlayan ayrı bir gen ya da genler grubu vardır. Böylece, bir ineğin ne kadar süt vereceği genlerinde belirlenir; belirli bir buğday cinsinin vereceği tane sayısı için de aynı şey geçerlidir.

Genetik uzmanları birçok organizma açısından gen tablosunu ve her birinin işlevini saptamışlardır.

Şimdi çeşitli genetik mühendislik teknikleri kullanılarak, bazı "yararlı" genleri bu organizmaların içinde doğal yapılarında bulunmadıkları kısımlara katmaya çalışıyorlar. Bu iş bir gen havuzunun bütün genleri arasında mevcut olan doğal dengeye zerrece aldırmaksızın yürütülüyor. Bu gezegenin farklı cansız bileşenleri arasında görülen dengenin yaşam biçimleri arasında veya gen havuzlarının içinde mevcut olmadığını varsaymak tamamen mantık ve bilim dışıdır.

Aslında, Allah her şeyi uygun dengeye, ölçüye göre yaratmış ve bunu bozmamızı yasaklamıştır: "Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Ölçüde haddi aşmayın. Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın." (55:7-9)

Gelgelelim, genetik mühendisleri Allah'ın yarattığı varlıklarda birçok yenilik meydana getirmişlerdir. Yaban türlere ve geleneksel yetiştirme çiftliği türlerine göre çok daha hızlı büyüyen balıkları üretmiş durumdayız. Biyolojik mühendislik yoluyla zararlılara karşı dirençli hale getirilmiş tarım ürünlerimiz, yağ kökenli kimyasal maddeler elde etmeye elverişli hale getirilmiş tarım ürünlerimiz ve ineklerin daha çok süt vermesini sağlayan yeni bireşimli inek büyüme hormonumuz (rBGH) var. Allah'ın yarattığı varlıkları değiştirme çabamızın beraberinde getirdiği riskleri, dilerseniz, gen aktarılmış balık örneğinde görelim.

Şu an dünyada sayıları elliyi bulan laboratuvar, gen aktarılmış balık üzerinde çalışıyor. Bunların bir düzinesi ABD'de. Laboratuvarların bir kısmı, yakın zamanda balıklarını piyasaya sürmeyi bekleyen şirketlerle bağlantılı. Geliştirilme aşamasında olan balıkların çoğu, yaban türlere ve geleneksel yetiştirme çiftliği türlerine göre daha hızlı büyüyecek biçimde genetik değişime uğratılıyor. Bu, bir balık türünden diğerine büyüme hormonunun aktarılmasıyla sağlanıyor. Mesela bu çalışmalardan birinde, kızıl somondan elde edilen gen kurgusu, gümüş somonundaki büyüme hormonu geninin değişime uğratılması için kullanıldı. Gen aktarılmış gümüş somonu, normaline göre onbir kat daha hızlı büyüyor, en iri balıkta bu hız otuzyedi kata kadar ulaşıyor.

Gen kurgusu yaban ortamlardan toplanmış yumurtalardan elde edildiği için, gen aktarılmış balıklar, yaban balıklarla çiftleşme yetisine sahip balıklardır. Bunun getirdiği en önemli risk, gen aktarılmış balıkların tatlı sulara veya okyanusa kaçarak yaban balıklarla çiftleşmeleri halinde, yaban popülasyonun gen havuzuna özgü çeşitliliği yok etmeleridir. Ve böyle bir olay, Norveç'te meydana geldi. Kapalı ortamda yetiştirilen somonların ağ kafesleri parçalaması sonucunda, somonların bazıları kaçarak Norveç'in yaban somonuyla çiftleşti. Tatlı su yumurtlama alanlarına düşen asit yağmurları yüzünden yaban somonu zaten çok azalmış olmasından dolayı, yaban somonları kültür somonlarına kolayca yenik düştü. Böylece, yaban somonunun genleri homojenleşti, genetik çeşitliliği kayboldu. Bu durum, su ekolojik sisteminin büyük bir darbe alması anlamına geliyor.

Gen aktarılmış tarım bitkilerine gelince, şimdiye kadar yapay yoldan üretimi başarılan ürünler şunlar: olgunlaşma süresi geciktirilmiş iki domates çeşidi; bromoksinil adlı tarım ilacına dirençli pamuk; böceklere dirençli patates, böceklere dirençli mısır, tarım ilaçlarına dirençli soya fasulyesi ve virüslere dirençli kabak, katı içeriği yapay olarak artırılmış salçalık domates...

Bazı uzmanlar tarım ilaçlarına dirençli veya böceklere dirençli genlerin gen aktarılmış ürünlerden yaban akrabalarına yayılabileceği ve denetim altına alınması çok zor zararlı otlara sebep olabileceği veya bizzat ürünün bir zararlı ota dönüşebileceği uyarısında bulunuyor. Bazı bitki türlerinde bu şimdiden ortaya çıkmış durumda.

Yine, sağladığı rekolteye rağmen virüslere dirençli kabağın, başka virüsler kapması halinde, meydana gelebilecek yeniden birleşimle yeni virüs soylarına sebep olmasından endişe ediliyor. Bu da ortaya çıkmaya başladı. Mesela, gen aktarılmış ve virüs kılıf proteiniyle değişime uğratılmış börülce bitkilerinde yeniden bireşim olayları meydana gelmiş ve virüsteki RNA ve DNA'nın istilacı virüsten gelen genetik malzemeyle yeniden bireşime girerek yeni ve daha öldürücü bir soy oluşturduğu görülmüştür.

Bu birkaç örnek, Allah'ın yarattığı varlıklar üzerinde oynamanın ne kadar tehlikeli olabileceğini apaçık gösteriyor. Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın yarattığı varlıkların yetkin ve kusursuz olduğu belirtilir. Bunlar çevreyle uyum ve denge içinde yaratılmıştır: "Rahman'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin." (67:3)

Allah'ın yarattığı varlıkları değiştirenler, insanlığı farklı biçimlerde yanlış yollara saptırdığını bizzat belirten Şeytan'ın takipçileridir. Şeytan'ın bu çabası Kur'an'da şöyle aktarılır:

"Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler. Kim Allah'ı bırakıp da Şeytan'ı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür." (4:119)