TR EN

Dil Seçin

Ara

Çevre Şartları Canlıların Genetik Yapısını Değiştirir Mi?

Soru: “Bazı kaynaklara göre insanların yüz şekilleri, göz çekikliği, ten rengi yaşadığı çevreye göre oluyor. Mesela Afrika’ya giden bir beyaz topluluk soyuna hiç zenci karışmasa bile, yüz yıllar sonra ten rengi siyahlaşır. Altay-Tanrı dağlarının sert ikliminde yaşayan Türkler çekik gözlü olurken, Anadolu’nun ılıman ikliminde yaşayan Türkler çekik gözlü değiller. Bu görüşler hakkında ne dersiniz?”

Soru: “Bazı kaynaklara göre insanların yüz şekilleri, göz çekikliği, ten rengi yaşadığı çevreye göre oluyor. Mesela Afrika’ya giden bir beyaz topluluk soyuna hiç zenci karışmasa bile, yüz yıllar sonra ten rengi siyahlaşır. Altay-Tanrı dağlarının sert ikliminde yaşayan Türkler çekik gözlü olurken, Anadolu’nun ılıman ikliminde yaşayan Türkler çekik gözlü değiller. Bu görüşler hakkında ne dersiniz?”

 

Cevap: Bütün canlıların genetik özellikleri genlerinde şifrelenmiştir. Genler de kromozom adı verilen büyük moleküller üzerinde yer alırlar. Kromozomların temel yapısı; asit, baz ve proteinlerden meydana gelmiş DNA molekülleridir. Bu genetik yapıların esası olan DNA’ları ya da kromozomları değiştirecek veya bozacak çevre şartları, o canlının genetik yapısına tesir eder. Bu çevre şartları ya canlının kendi iç bünyesidir ya da içerisinde bulunduğu dış çevredir.

Canlının genetik yapısında meydana gelebilecek bir değişikliğin, o canlının genetik yapısını ne dereceye kadar değiştireceği, değişiklik düzeyine ve canlının genetik potansiyeline bağlıdır.

Canlı türleri tek fert olarak değil, bir topluluk olarak dikkate alınır. Bu topluluğa popülasyon adı verilir. Mesela bal arısı grubu bir popülasyondur. İnsanlar da bir popülasyondur. Dolayısıyla popülasyonun içerisindeki fertler genetik olarak birbirlerinden ufak tefek farklılıklara sahiptirler. Biz buna o popülasyonun genetik potansiyeli ya da gen havuzu diyoruz. Bu gen havuzu içerisindeki fertler arasında gen akışı olacak ve bazı birleşimler sonucunda daha önce dış görünüşte etkisini göstermeyen bir takım karakterler ortaya çıkacaktır.

 

Olan karakterin görünür hale gelmesi

Bu dış görünüşte ortaya çıkan yeni karakterlerin muhtelif sebepleri olabilir. Bunlar:

1- Genetik yapıda mevcut olup, ancak dominant karakterin tesirinde etkisini gösteremeyen bazı genlerin, bu etkiden kurtulması sebebiyledir. Nasıl ki, gündüz gökyüzünde yıldızlar olduğu halde, güneşin dominant etkisi sebebiyle görülemiyorlar. Güneşin etkisi ortadan kalktığı zaman, kendilerini gösterebiliyorlar. Bazı karakterler de böyledir. Dominant karakterlerin tesirlerinden kurtuldukları zaman etkilerini gösterirler.

2- Çevrenin tesiriyle kromozomlarda ya da genlerde kopma veya eklenmeler sebebiyledir. Aslında çevre canlıya dışarıdan yeni genetik yapı ilave etmiyor. Mevcut gen havuzundaki potansiyele bağlı değişmeler bunu sağlıyor.

Bunu şöyle bir misalle biraz açabiliriz:

Mesela, bal arısının A ilacına dayanıklılık dozu en fazla 120 birim olsun. Siz önce ortama 70 birim A ilacı verdiğiniz zaman arı popülasyonundaki fertlerin bir kısmı ölecektir. Çünkü o ilaca karşı koyacak karakterler potansiyel halinde genetik yapısında olmasına rağmen faaliyete geçmemiştir. Zira şimdiye kadar böyle bir çevreyle karşılaşmamıştır. Şimdi böyle bir ortamda derhal genetik yapıdaki karakterler faaliyete geçer ve siz o ilacın dozunu daha sonra 100 birime çıkarsanız bile ondan etkilenmezler. Aslında arı popülasyonu bu ilaca dayanıklılığı o çevreden kazanmadı. Zaten onun genetik yapısında olan karakterler, çevrenin tesiriyle harekete geçmiş oldu. Dozu maksimum sınır olan 120’ye çıkardığınız zaman o popülasyon ortamdan kalkacaktır.

İşte aynen bu ilaç dozu gibi, insan da dâhil, her canlının yaşayabileceği maksimum ve minimum yaşama şartlarını Allah, yarattığı varlıklara genetik potansiyel olarak vermiştir. Gen havuzundaki çevre faktörleriyle olabilecek değişiklikler, o canlının maksimum ya da minimum yaşama sınırına kadardır. Olabilecek değişiklik o sınırı aştığı zaman o canlı yeni bir türe dönüşmüyor. Yaşama sınırını aştığı için ortamdan siliniyor.

İlk insan Hz. Âdem’in genetik yapısında bütün insanların renk ve ırk karakterleri mevcuttu. Tarihî seyir içerisinde birbirinden ayrılan kabile ve gruplar, kendi içlerinde çoğalmaya başladılar. Böylece, genetik açılımlar ve yeni birleşmelerle, insanın gen havuzunda bulunan muhtelif renk ve ırk karakterleri de fenotip dediğimiz dış görünüşte kendilerini gösterebilir hale geldiler.

 

Tamamen ihtisas ehlini ilgilendiren konular

Aslında bu konular tamamen ihtisas ehlini alakadar eden çok özel meselelerdir. Bu işin dışında olan kimselerin bu konuya ilgi duymaları, pozitivist ve materyalist düşünürlerin, insanın geçmişini bu tip değişikliklerle izah etmeye çalışmaları sayesindedir.

Böyle, çevre şartlarının değişmesiyle insanın tesadüfen ve gelişigüzel diğer canlıların farklılaşmasıyla ortaya çıktığını düşünmek de bazılarına fantastik zevkler vermektedir. Fakat bu işi bilerek yapanların amacı, Allah’ı devreden çıkarıp, O’nun emir ve yasaklarını tanımamaktır. Hâlbuki bir atomun hareketi dahi Allah’ın ilim, irade ve kudretinin haricinde değildir. Hiç mümkün müdür ki, mahlûkatın en şereflisi olan insanın ortaya çıkışı, O’nun bilgisi haricinde olsun.

Allah’ı yok saymakla O devreden çıkmaz; gerçekler değişmez. Bu, güneşin varlığını inkâra benzer. Güneşin varlığını kabul etmeyip gözünü kapayan sadece kendisine gece yapar. Allah’ın varlığını ve ahireti kabul etmemek, ahirete gitmeye mani değildir. Sadece Cennete girmeye engeldir.

 

Sebepler Allah’ın ilim, irade ve kudretine birer perdedir

Hangi canlı olursa olsun ve hangi çevrede bulunursa bulunsun, onun vücudunda meydana gelebilecek her türlü değişiklik yine Allah’ın ilim, irade ve kudretiyle olacaktır. Çevre şartları birer sebeptir. Ağaç, elma meyvesine sebep olduğu gibi, ağacın meydana gelmesine de çekirdek sebeptir.

Sebepler, varlıkları yapıyor ve idare ediyor gibi görünüyor. Esasında bir varlığı meydana getiren sebep ile o varlığın arasında, adeta yer ile gök arası kadar mesafe vardır. Nasıl ki, ufukta sema ile dağ bitişik göründüğü halde aralarındaki mesafe yer ile gökyüzü kadardır. Bu örnek gibi, mesela bir elma ağacı, görünürde elmayı yapıyor gibi görünüyor. Oysa bir elmayı yapmak için gereken ilim, irade ve kudret o ağaçta yoktur. Birbirinden gözükseler de gerçekte ağaç ve elma arasında adeta yer ile gök kadar uzaklık vardır. Yani sebeplerin arkasında esas iş yapan, elmayı yaratan Allah’tır. Fakat sonucu o sebep aracılığıyla yaratır.

İnsan da canlıların yapısına şuurlu müdahale ettiği halde, o da bir sebeptir. Çünkü canlıların hücrelerini yapan ve yenileyen, o sistemi yaratıp işleten, Allah olduğu gibi, insana ilim, irade ve hayatı veren de yine Allah’tır.

Allah bize verdiği ilim, irade ve kuvvetle, kâinat kitabını, yani evrendeki bütün varlıkları ve onların tâbi olduğu kanunları incelememizi ve varlılar arasındaki bir takım kanun ve prensiplerle bunların işleyişlerini anlamamızı istiyor ve buna teşvik ediyor. Tâ ki, kendisini tanıyalım, bunların kendi kendine olamayacağını bilelim. Çünkü bir iğne ustasız, bir harf yazansız olamazsa, şu kâinat kitabı nasıl ustasız ve yazansız olabilir?