“Mitokondriyal DNA sadece anneden geçer. İlk kadın Hz. Havva olsaydı, tüm insanlarda bu genetik yapı aynı olmalıydı. Ama öyle değil. Değiştiyse, o zaman bu mutasyon, yani evrim midir?”
Canlılarda genetik yapı, sadece birkaç kelimeden ibaret bir yazılım değildir. Bilindiği gibi, her bir gen binlerce baz ve enzimden meydana gelmektedir. Bu enzimlerin de temeli proteinlerdir. En basit, yani uzunluğu en kısa olan protein, en az 300 aminoasit molekülünden meydana gelmektedir. Bir amino asit molekülü de, 4-5 hidrojen, iki karbon, bir azot ve bir oksijen atomundan yapılır. Bu atomların birleşmeleri enerji bağlarıyla olmaktadır. İşte bir proteini meydana getiren yüzlerce amino asitin her birisindeki atom bağlarının bir tanesinin yerinin değişmesi veya amino asitin sıradaki yerinin değişmesi, yeni bir yazılım, yani farklı bir karakter demektir.
Şimdi her bir amino asit molekülünde en az on atomun kombinasyonunu düşünün. Buna bir de en az 300 amino asit molekülündeki atomların yerlerini ve amino asitlerin sıralanma ihtimallerini ilave edin. Karşınıza, rakamlarla ifade edemeyeceğiniz kadar farklı varyasyon ve ihtimaller çıkacaktır.
Konunun bir diğer yönü ise, gerek Hz. Âdem babamızda ve gerekse Hz. Havva validemizdeki kromozomlar, kıyamete kadar gelecek insanların renk ve ırk karakterlerini ihtiva ediyordu. Genetik açılımla zaman içerisinde genetik yapıdaki resessif (çekilgen, örtülü) karakterler ortaya çıkmakta, yeni kombinasyonlarla farklı karakterler hâsıl olabilmektedir. Mesela sizin gözünüzün genetik yapısı, Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan bugüne kadar gelen akrabalarınızın genetik yapısına sahiptir. Sizin göz karakteriniz, sizden önceki akrabalarınızın birisinin göz karakteri şeklinde olabileceği gibi, onlardan pek çoğunun göz karakterlerinin bir karışımına da sahip olabilir.
Canlılardaki genetik yapının temelini teşkil eden DNA moleküllerindeki bilgiler aklın kavrayamayacağı kadar geniştir. Bu konu ile uğraşan genetikçiler, buradaki bilginin zenginliği için şöyle bir benzetme yaparlar:
İnsanın DNA’sındaki bilgilerin tamamını tespit mümkün olsa ve bu bilgileri bir ansiklopedide toplamak istesiniz, bu ansiklopedilerin miktarının, buradan aya kadar 100 metre karelik bir alanı dolduracağını ifade etmektedirler.
Şimdi her bir canlıda bu engin ve zengin bilgiyi, mikroskopla binlerce defa büyütmekle zor gördüğümüz bir DNA’ya, gayet ölçülü ve birbiriyle karıştırmayarak yerleştiren ve onu idare eden sonsuz ilim, kudret ve irade sahibi bir yaratıcıyı görmezden gelip, işi tesadüfe, tabiata ve evrime havale etmek, bilimsel bir davranış değildir. Bu ancak ateist ve ideolojik bir davranış ve düşünce tarzıdır.