TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Esin Kaynağı Olarak Tabiat

Tabiat, dinlerin, inançların ve ideolojilerin ya esin kaynağı, ya delili veya temeli olmuştur. En eski mitolojik inançlardan tevhid dinlerine kadar; Yunan Felsefesi’nden modern ideolojilere kadar bütün tartışmaların temelinde “TABİAT” vardır.

Tabiat, dinlerin, inançların ve ideolojilerin ya esin kaynağı, ya delili veya temeli olmuştur. En eski mitolojik inançlardan tevhid dinlerine kadar; Yunan Felsefesi’nden modern ideolojilere kadar bütün tartışmaların temelinde “TABİAT” vardır. 

Mitoloji, her bir tabiat unsuruna ayrı bir güç atfederek her birisini bir karaktere büründürerek âliheler yani mitolojik tanrı ve tanrıçalar ortaya uydurmuştur (gökyüzü ve şimşek tanrısı vb). 

Hz. İbrahim’in (as) temsil ettiği Tevhid dinlerinin en önemli gözlemleri tabiat üzerinde gerçekleşir; Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’ân’da sıklıkla tabiatın Allah’ın isimlerinin tecellisi (yansıması) olduğuna atıflar vardır. 

Felsefe akımları ise, tamamen “tabiat” üzerine kurulmuştur. Her konusu, tabiatın bir özelliğinin açılımıdır. Materyalizm, Pozitivizm, Determinizm, Nasyonalizm, Evrimcilik, Deizm ve Agnostisizm gibi bütün modern ideolojiler, “TABİAT” kavramı üzerindeki iddialardan ortaya çıkmışlardır.

Şöyle diyebiliriz; tabiat öyle bir kitaptır ki, doğru okumasını bileni hakikate götüren bir kılavuz olur, doğru okuyamayanları da felsefenin dinsiz bataklığına sürükler. 

Netice olarak “Tabiat” denilen bu muamma, okunmayı ve anlaşılmayı bekleyen bir kitaptır aslında. Peki, bu kitap nasıl okunmalıdır? 

 

Tabiat Kitabı Nasıl Okunmalı?

Evrendeki tüm varlıkların bir görevi, fonksiyonu ve anlamı vardır. Başıboş ve abes olmayan tüm bu işler bir planlamayı ve bir idareyi gösterir. Ve onları yaratan, insana da onlardaki incelikleri anlama ve takdir etme yeteneği veren Yaratıcı, onlarla insana kendini tanıtmayı amaçlamaktadır. Öyleyse evrendeki her şey okunup anlaşılmayı bekler. Yani evreni ve içindeki herbir şeyi birer mektup kabul edilip öyle okunmalıdır. 

İnsan, adına gelen bir mektubun önce kimden geldiğini merak eder değil mi? İşte gözümüz önündeki tüm varlılar okunmayı bekleyen birer mektuptur. Bu gözle tabiata bakacak olursak, tüm varlıklar kendi dilleri ile konuşur ve bizlere bir şeyler söylerler.

Evrende her şeyin bir dili var. Her şey kendi lisanınca biz insanlara bir şeyler söylüyor; bazen şifalı özellikleri ile bazen koku, bazen türlü türlü renkleri ve şekilleri ile sesleniyorlar bizlere. İşte insanoğluna düşen görev de şu zeminin yüzünde serpilen rengârenk mevcudata dikkatle bakarak bu mesajları okuyup anlamak ve istifade etmek olmalıdır.

 

Kur’an’ın dersiyle, kâinatın tamamını adeta bir kitap gibi görürüz 

Allah’ın kelâm sıfatının eseri Kur’an olduğu gibi, kudret sıfatının eseri de elementlerle yazılmış bir kitap olan evren ve içindekilerdir. Her bahar sanki bu kitabın bir sayfası, asırlar o kitabın formaları hükmündedir. İnsan ise bu kitapta bir kelimedir. Bütün bilimler, bu kâinat kitabını okumaya ve anlamaya çalışmaktadır. Yani, taşıyla, toprağıyla, havasıyla ve suyuyla, bitkiler, hayvanlar ve insanlarıyla âlemi dolduran canlı ve cansız umum varlıkların yapısını, bağlı olduğu kanunları ortaya koyma görevi bilimlerindir. İlimde ne kadar çok terakki edilse, yani varlıklar hakkında ne kadar geniş bilgi sahibi olunsa, Allah’ın kâinattaki tasarrufu, hikmet ve hâkimiyeti de o kadar iyi bilinecektir. Böylece Allah daha iyi tanınmış olacaktır. İşte bu şekilde Allah’ı bilme ilmine “Marifetullah” denilmektedir.

 

Tabiat Nedir?

Her sahifesinde yüz kitap kadar bilgi olan, her satırında yüz sahife kadar manalar taşıyan, her bir kelimesinde yüz satır kadar hakikatler barındıran, her harfinde yüz kelime ve her noktasında bir kitabın kısa bir fihristini bulunduran oldukça anlamlı bir kitaptır. Bediüzzaman’a göre Tabiat kitabının bir sayfası, zemin yüzüdür. O sayfada bitkiler, hayvanlar adedince kitaplar birbiri içinde, beraber, gayet mükemmel bir surette yazılmaktadır. Bu sayfanın bir satırı, bir bahçedir. O bahçede bulunan çiçekler, ağaçlar, bitkiler beraber, birbiri içinde, yanlışsız yazılmaktadır. O satırın bir kelimesi, çiçek açmış, meyve vermek üzere yaprağını vermiş bir ağaçtır. Ve bu bir kelime olan bu ağaçta, bir harf hükmünde olan bir meyvede çekirdek ise bir noktadır. İşte böyle kompleks bir kitap olan Tabiatın her bir unsuru, her an birbiri içinde hatasız, yanlışsız, karıştırılmadan, şaşırmadan mükemmel ve muntazam bir tarzda yazılıyor.

 

Evrendeki her varlık plânlı ve ölçülü yaratılmıştır. 

Evrendeki her varlık plânlı ve ölçülü yaratılmaktadır. İşte bu ölçülü, maksatlı ve bir gayeye göre plânlı yaratılışın düşünülmesi de “Tefekkür”, yani, fikir ve akıl yürütme, yorumlama olarak ifade edilir. Böyle iç içe yazılmış olan bu mucizevi kitap karşısında insan da kâinattaki varlıkların yaratılış gayelerini, hikmetlerini, sanat inceliklerini, buradaki ilmin genişliğini ve derinliğini tetkik etmeli, düşünmeli ve Yaratıcıya olan hayranlığını dile getirmelidir. 

 

Hazret-i Mevlânâ da bu hususta tefekkür ve hikmet kapılarını aralayarak gözleri ve gönülleri intibaha davet eder ve şöyle der:

“Mademki değirmen taşının hareketini görüyorsun. Daha dikkatli bak da onu harekete getiren derenin suyunu da gör!”

“Toprağı, tozu havada gördün. Onları havaya kaldıran rüzgâra da bak!”

“Fikir çömleğini kaynar görmedesin. Onu kaynatan ateşe de basîretle nazar eyle!”

“Şu köşkleri, sarayları ve nice hâneleri bir yapanın olması mı mâkuldür, yoksa olmaması mı, ey akılsız?!”

“Şu gördüğün yazıyı yazan bir kâtibin olması mı mâkuldür, yoksa duvarları süsleyen ve sayfaları satır satır dolduran yazılar kâtipsiz midir ey oğul?!”

“Ey kişi! Bu âlemden kendi kendine meydana gelen bir şey gösterebilir misin? Kendi kendine çimlenip büyüyen bir bitkiyi toprağından ayır da gör bakalım kendi kendine mi bitmiş?!”