TR EN

Dil Seçin

Ara

Danimarkalı Trina’nın Bir Aile Özlemi

Ringsted sokaklarında gezinirken yanımızdaki Türk arkadaşlarla beraber bir Türk kafesine girdik. Kafeyi babaları Türkiye’den işçi olarak giden Türk öğrenciler part time çalışarak işletiyorlardı. Bu öğrencilerin Türk oldukları her hallerinden belli idi. Ancak aralarında fizik olarak Danimarkalı, dış görünüş olarak Türklere benzeyen bir öğrenci de vardı.

Dış görünüş nedir, fizik nedir? Önce ondan bahsedelim. Danimarka gibi sarışın, uzun boylu, kalkık burunlu insanlardan oluşan ülkede Türk, Arap gibi doğu menşeli milletler açıkça seçilebilmektedir. Ancak uzun boylu, danimarkalı fiziğine sahip, siyah saçlı, esmer tenli, kara gözlü insanlara ne demeli?

Danimarka’da kaldığımız sürece Ringsted, Kopenhag, Slagelse, Taastrup ve Farum gibi şehirlerde bu tür insanlara sıkça rastlamakta ve dikkatlerimizi çekmekteydi. Allah, Allah, dedik, Türkiye gibi esmer insanların yoğunluklu olduğu bir ülkede sarışınlar çok değerli idi hatta adı vardı. Onun için ülkemizde sarışınlara özenilip, saçlar sarıya boyatılıyor, gözlere mavi, yeşil lensler takılıyordu. Aynen bunun gibi bazı Danimarkalılar da bizlere özeniyor, solaryuma gidip esmerleşiyorlar, saçlarını siyaha boyatıp siyah lens takıyorlardı. Yukarıda da ifade edildiği gibi yer yer bunları Danimarka’nın bazı şehirlerinde görmek mümkündü. Ancak bunlardan birisiyle konuşma fırsatı bulamamıştık. Tâ ki Türk öğrencilerin çalıştırdığı kafeye gelinceye kadar.

Kafeye girip uygun bir yere oturduk. Türkiye’den oraya görevli olarak gittiğimiz için, bizimle yakından ilgilenen Türkler kafede de bizi yalnız bırakmadılar. Derken sohbet koyulaştı. Türklerin tamamı bizimle konuşmak için bizim masaya gelince onların şekil olarak Türklere benzeyen arkadaşları da bizim masaya yaklaştılar. Bizi biraz daha dikkatli dinleyen yapay esmer görünümlü bir kız öğrenciye ismini sorduk.

“Adım Trina” dedi.

“Nerelisin?”

“Danimarkalı.”

Yani oranın yerlisi. “Sizin teniniz, saçlarınız ve gözleriniz niçin siyah?” diye bir soru yönelttik.

“Ben bir Türk hayranıyım,” dedi.

“Bir Danimarkalı Türklere niçin hayran olsun ki?” dedik içimizden. Çünkü Türkler Danimarka’ya işçi olarak gitmişler, bir de din, dil, eğitim farkından dolayı yıllarca uyum ve intibak problemi çekmişler. Bunun için de Danimarkalılar tarafından pek sevilmiyorlar, yer yer de istenmiyorlardı. Bu duruma rağmen, karşımızda Türk hayranı lise son sınıf öğrencisi bir Danimarkalı duruyordu.

“Burada Türklerin olumsuz imajı ve Türklerin kendilerinden kaynaklanan pek çok hatalarına rağmen, sendeki bu Türk sevgisinin sebep ve hikmeti nedir?” diye ona bir soru yönelttik.

“Türklerin güzel yönlerinden hangi birini anlatayım” diye söze başladı. “Pek çok olumsuzluklara rağmen Türkler, zeki, çalışkan, doğru, dürüst, cana yakın, sevecen, samimi, dinlerini yaşamaya çalışan ve aile yapısına çok önem veren insanlar. Bunlar içerisinden benim için en önemli olanı Türklerin aileye önem vermeleri ve hayatı bir ömür boyu karı-koca ve birden çok çocukla geçirmeleridir. Çocuklarını sadece büyütmekle kalmıyorlar, onların eğitimi, düzenli bir aile kurmaları, ev, araba alımı hatta bunların dışında, her türlü olumlu ve olumsuz şartlarda yanlarında yer alıyorlar. Maddî yönü hiç önemli değil; insanın birlikte yaşayan bir anne babasının olması dünyanın en büyük nimeti. Bunun dışında ben Tanrı’dan hiçbir şey istemem” dedi.

“Sizin bir aileniz yok mu?” dedik.

“Yok; sadece benim annem-babam var. Şu an da nerede olduklarını bilmiyorum. Babamı zaten pek tanımıyorum. Annem ise beni 15-16 yaşlarına kadar büyütüp bundan sonra bana bakamayacağını, ya evin masraflarına ortak olarak kendisiyle yaşayacağımı ya da başımın çaresine bakacağımı söyledi. Yaşım küçüktü, evin masraflarına ortak olamadığım için de beni evden kovdu. Ben ise sığınma evine yerleştim. Komüno’nun yani belediyenin bana yapmış olduğu yardımlar ve öğrenci burslarıyla geçinmeye çalıştım. Ancak 15-16 yaşlarında bir lise öğrencisi hayatta ne yapabilirdi? Hiçbir şey yapamazdı. Hayatımın büyük bir bölümü sokaklarda geçti. Hayatta kötülük adına ne varsa sokaklarda hepsiyle karşılaştım---Bu bölümü anlatırken kendisi hüngür hüngür ağlamaya başladı o ağladıkça da masada oturan herkes göz yaşlarına hâkim olamadı.

Daha sonra, ülkesinin sosyal devletçilik yönünden belki Türkiye’den iyi olabilir fakat iyi bir eş ve aile yuvası olduktan sonra Türkiye’nin kendisi için vazgeçilmez bir ülke olduğunu ve bir ailesi olursa Müslüman olabileceğini de ekledi. Pek çok insan bu duygularla yaşıyor o ülkede.