TR EN

Dil Seçin

Ara

Bilinç Problemi Çözülecek mi?

Bilinç Problemi Çözülecek mi?

1350 gram gelen jöle kıvamındaki beynimizde bilincimizin yani varoluş duygumuzun, farkındalığımızın nasıl oluşturduğu günümüzde halen muammadır. Pek çok bilimci, anlaşılması zor yapısı ile beynimizin bilinci nasıl ürettiğini bilimsel araştırma yapmaya bile uygun olmayan özel bir fenomen olarak görmekte, anlaşılması için üzerinde deney yapılmaya geçerli bir konu olmadığını düşünmektedirler. Birçok bilim insanı ve filozof, bu büyük soruya asla cevap verilemeyeceğini düşünürken bazıları beynin ve bilincin zamanla kavranacağına inanmaktadır.

1350 gram gelen jöle kıvamındaki beynimizde bilincimizin yani varoluş duygumuzun, farkındalığımızın nasıl oluşturduğu günümüzde halen muammadır. Pek çok bilimci, anlaşılması zor yapısı ile beynimizin bilinci nasıl ürettiğini bilimsel araştırma yapmaya bile uygun olmayan özel bir fenomen olarak görmekte, anlaşılması için üzerinde deney yapılmaya geçerli bir konu olmadığını düşünmektedirler.

Birçok bilim insanı ve filozof, bu büyük soruya asla cevap verilemeyeceğini düşünürken bazıları beynin ve bilincin zamanla kavranacağına inanmaktadır. 

İşte bilim dünyasındaki en ünlü iddialı bahislerden birine 1998 yılında bu konuda girişilmiştir ve 25 yıl sonrasına kadar beyinde bilincin kendine has bir belirtecinin veya imzasının tanımlanmış olup olamayacağına dairdir. Tarafları ise bilincin ‘zor problem’(*) olduğunu söyleyen New York Üniversitesi düşünürlerinden David Chalmers ile Washington’daki Allen Beyin Enstitüsü nörobilimcilerinden Christof Koch arasındadır. Chalmers’e göre; bilinç, “fiziksel yasalara uymaz ve bu yasalardan türetilemez gibi görünmektedir. Zor sorun, mekanistik ve indirgemeci bir yaklaşımla çözülemez.” Chalmers, dünyayla ilgili bütün gerçekleri bilsek dahi bilinci bir bütün olarak asla bilemeyeceğimizi düşünmektedir. Ancak Koch bunu kabul etmemiş ve 2023 yılına kadar bilinci anlamada çok yol alınacağını ileri sürmüştür. İki filozof işte bu konuda iddialı bir bahse girmişlerdir.

 

Peki, iddianın bitim tarihine bir yıl kala ne durumdayız?

Bilincin beynin hangi bölgeleri ve hangi iletişim ağlarıyla bağlantılı olduğu konusunda ciddi bir ilerleme kaydedilse bile, söz konusu zor problemin çözümü yolunda belirgin bir gelişme olmadığını söyleyebiliriz. Nörobilim, beynin nasıl çalıştığını anlamada ilerlemeler kaydetmiş olsa da, zihin hala bir gizemdir. Bilim; beynin yağmur kokusunu, neşe hissini ve en önemlisi farkında olduğunun farkında olma hissini nasıl ürettiğini henüz çözebilmiş değildir. Beynin bilgiyi nasıl bütünleştirdiği, dikkati nasıl odakladığı ve anıları nasıl depoladığı bilinmemektedir.

25 yıllık sürenin dolmasına az bir zaman kala Koch, bahsi kazanamayacağını anlamış durumdadır ve şöyle diyor: “Bırakın beynin öteki bölgelerini, korteksin bilince katkıda bulunan bölgelerini bilmemiz bile çok yıllar alacak. Ne de olsa, kâinatın en karmaşık etkin maddesinden söz ediyoruz.”

Günümüz filozoflarından Thomas Nagel ise zihni gerçekten anlamak istiyorsak materyalizmin tamamen bir tarafa atılması gerektiğini ileri sürmektedir. Ona göre zihin açıklanamaz bir evrim kazası veya eklentisi değil; doğanın temel bir yönü, vazgeçilmez bir özelliğidir. Bu tür teoriler, kısmen, algının bazı durumlarda gerçek nedensel güce sahip olduğunu gösteren kuantum fiziği tarafından desteklenmektedir. Parçacıkların, onları nasıl ölçtüğünüzden bağımsız hiçbir özelliği yoktur. Başka bir deyişle, bilinçli bir gözlemci gerektirirler. Bilişsel bilim adamı Donald Hoffman, bu deneysel gözlemlerin bilincin gerçeklik için temel olduğunu kanıtladığına inanıyor. “Gerçeğe Karşı Dava: Evrim, Gerçeği Gözümüzden Neden Sakladı” adlı son kitabında evrim teorisinin bilinci anlamada yanlış yola sürüklediğini söylüyor. Bilimi tamamen farklı bir zeminde yeniden başlatmamız gerektiğini, zihnimizin var olduğu kaba gerçeğinden yola çıkarak ve oradan evrim teorisinden, kuantum fiziğinden ne elde edebileceğimizi belirleyerek başlamamız gerektiğini savunuyor.

Kısacası bilinç hakkında iki temel görüş vardır: Materyalizm ve düalizm. Materyalistler, sadece fiziksel maddenin var olduğunu söylerler. Onlara göre bilinç fiziksel beyinden çıkar (bir şekilde, kimse nasıl olduğunu açıklayamaz). Düalistler ise bilincin maddeden ayrı bir şey olduğunu savunurlar. Her iki bakış açısı da bilimsel açıdan tamamen tatmin edici değildir. Materyalizm, maddenin bilinci nasıl ürettiğini açıklayamaz; düalizm, maddi olmayan bilincin madde ile nasıl etkileşime girdiğini izah edemez.

Bilincin doğasına ilişkin tüm heyecan verici yeni araştırmalara rağmen, hala neden ve nasıl var olduğu hakkında hiçbir fikre sahip değiliz. Onu çevreleyen sorular ihtilaf, anlaşmazlık ve uyumsuzlukla çınlıyor: Nasıl bilinçliyiz? Kökenleri nelerdir? Bilinç tam olarak nedir? Veya maddenin parçacıklarında bilinç varsa, insan gibi büyük bilinçli varlıklar üretmek için bu parçacıklar nasıl birleşmektedir? 

Rabbimizin buyurduğu gibi: “Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir.” (İsra Suresi, 85)

(*) Zor problem; temelde, öznel bilinç deneyiminin, beyni oluşturan kimyasal reaksiyonlardan ve nöral bağlantılardan nasıl ortaya çıktığı sorusudur.

 

KAYNAKLAR

1. Bilinç Beyinde Saptanabilir mi? HBT Sayı: 287 – 23 Eylül 2021

2. Kendi Zihnimize Sahip miyiz? Meghan O’Gieblyn (Web)

3. Panpsişizm: Muzdan Bisiklete Her Şeyin Bilinçli Olduğu Trippy Teorisi Avery Hurt (Web)

4. Bilinç: Zihnin En Büyük Gizemi. Eric James Beyer 12 Nisan 2021 (Web)