TR EN

Dil Seçin

Ara

Vücudun Acil Yardım Birimi

Bir tehlikeyle karşı karşıya kalan, örneğin bir köpeğin saldırısına uğrayan bir insanı gözünüzün önüne getirin...

Doğal olarak kan basıncı artar, kalbi daha hızlı atar, kasları daha hızlı çalışır ve hızla koşmaya başlar.

Bu ekstra gücü ona sağlayan, vücutta üretilen mucizevi bir sıvıdır.

Ya da arıza yapan bir uçağı hava alanına indirmek durumunda kalan bir pilotu düşünün… Bütün dikkatini ve iradesini toplamasına yardımcı olan yine bu harika sıvıdır.

"Adrenalin" adı verilen bu sıvı en çok ihtiyaç duyulan zamanda ortaya çıkar ve insanların daha çevik, daha güçlü ve daha dikkatli olmalarını sağlar. Pilotun beyin hücrelerini alarma geçiren, beynine daha çok kan ve şeker gönderen, böylece pilotun daha dikkatli olabilmesini sağlayan bu sıvıdır. Aynı zamanda pilotun kalp atışlarını ve kan basıncını arttırarak onun daha atik ve daha hızlı olabilmesine yardımcı olur. Böylece pilotun solunum yolları açılır, daha fazla oksijen alır, kas ve beyin hücrelerine daha çok kan gider. İskeleti ve kasları daha kuvvetli bir şekilde kasılır ve kanında bulunan şeker seviyesi arttığı için fazladan ihtiyaç duyduğu enerjiyi alabilir.

İnsanların farkında bile olmadan taşıdıkları bu önemli sıvı, böbreklerin hemen üzerinde bulunan böbrek üstü bezlerinin içindedir. Bu sıvı, tehlike ile karşı karşıya kalan kişinin normal gücünü yaklaşık iki katına çıkarır.

 

Tehlike anında neler oluyor?

Tehlike, heyecan, korku ya da öfke durumunda âdeta vücutta alarm düğmesine basılır. Beyin, böbrek üstü bezlerine çok hızlı bir emir gönderir. Böbrek üstü bezinin iç bölgesinde bulunan hücreler alarm durumuna geçer ve hemen adrenalin hormonu salgılar. Salgılanan adrenalin molekülleri damarlarda özel bir düzenleme yapar ve bu düzenleme sayesinde hayati organlara daha çok kan gitmesi sağlanır. Adrenalin molekülleri kalbe, beyne ve kaslara giden kan damarlarını genişletir. Bu, kan damarlarının etrafındaki hücrelerin adrenaline uyum sağlayarak gerekli damarları genişletmesi anlamına gelir. Böylece tehlike anında kalbin, beynin ve kasların ihtiyaç duyduğu kan temin edilmiş olur.1

Bir tehlike karşısında yaralanmak mümkündür ve bu nedenle de bu tarz durumlarda sindirime ya da deriye daha az kan gitmelidir. (Aşırı heyecan karşısında deride gözlemlenen soluklaşmanın nedeni de, o anda deriye daha az kan pompalanıyor olmasıdır.) Sindirime ve deriye daha az kan gitmesi, kan kaybetme riskini en aza indirir. Sindirim için hazır bulunan kan tehlike anında sindirime katılmaz ve kasları beslemek üzere açığa çıkar. Damara gittiği zaman damarı genişleten adrenalin molekülü, kalbe gittiği zaman da kalp hücrelerinin kasılmalarını hızlandırır. Böylece kalp daha hızlı atar ve ekstra güç için kasların ihtiyaç duydukları kan sağlanmış olur. Adrenalin molekülü kas hücrelerine ulaştığında kasların daha güçlü bir şekilde kasılabilmelerini sağlar. Karaciğere ulaşan adrenalin molekülleri, burada bulunan hücrelere, kana daha çok şeker karıştırmalarını emreder.

Kanda yükselen şeker miktarı kişiye daha fazla enerji verir ve kasların ihtiyacı olacak ekstra yakıt sağlanmış olur. Ve bu durum, kişinin tehlike durumundan kurtulmasına yardımcı olur. 

 

Kanımızda ne kadar adrenalin var?

Peki tüm bu kompleks işlemleri birbirine karıştırmadan yerine getiren bu sıvı kanda ne kadar bulunmaktadır? Bir insanın kanında bulunan adrenalin hormonu miktarını yaklaşık olarak şu örnekle ifade etmek mümkündür:

Eğer vücudumuzda bulunan kan, 2 metre derinliğinde 100 metre çapında bir gölle karşılaştırılacak olursa, kanımızda bulunan adrenalin miktarı bu göle dökülecek bir çay kaşığı dolusu sıvı kadar olacaktır.2

 

Adrenalin moleküllerinin olağanüstü desteği

Adrenalin moleküllerinin yaptığı düzenleme beyne, kalbe ve kaslara giden damarları açarken, karaciğere ve deriye giden damarları da daraltmaktadır. Bu noktada da hiçbir zaman sorun yaşanmaz ve kalbe veya beyne giden damarlar hiçbir zaman daraltılmaz, karaciğere ve deriye giden damarlar ise genişletilmez. Peki ama, küçücük moleküller hiçbir zaman yanılmamayı nasıl başarmaktadırlar? Ne yapmaları gerektiğini nasıl bu kadar iyi bilmektedirler? Akıllı bir varlık gibi, nasıl böylesine sistematik bir şekilde hareket edebilmektedir? Hangi hücrelere gitmesi gerektiğini, hangilerine nasıl bir emir vermesi gerektiğini nasıl anlamaktadır? Gerçekleşmedikleri takdirde vücutta ciddi hasarlara yol açabilecek tüm bu işlemleri, cansız moleküller, nasıl olur da hiçbir zaman unutmadan ve şaşırmadan yerine getirebilmektedirler?

Vücutta bulunan yüzlerce damarın çapı ve bu damarların nereye, ne miktarda kan ilettikleri, akletme yeteneği olmayan moleküller tarafından nasıl kusursuzca ayarlanmaktadır? Ayrıca, böylesine büyük bir sorumluluk bilincini nereden elde etmişlerdir? Birkaç atomun birleşmesinden meydana gelen, aklı ve şuuru, beyni, gözü ve hiçbir bilgisi olmayan bir sıvının bu kadar organize ve akılcı bir şekilde hareket etmesi mümkün müdür? Tüm bunları, bu, gözle görülmeyecek kadar az miktardaki sıvının kendi kendine gerçekleştirmesi gerçekten de mümkün olabilir mi?

Elbette ki hayır.

Tüm bunlar, insanı ve vücuttaki her molekülü bilen, bunlar arasındaki ilişkiyi ilmiyle, kudretiyle, kaderiyle belirleyen ve yaratan bir Zat’ın eseri olmalıdır. Nasıl ki kütüphanede yan yana dizili kitapları gördüğümüzde kitapların kendi kendilerine oraya yerleştiğine ya da deniz kıyısında gördüğümüz kumdan bir kalenin dalgaların etkisiyle tesadüfen oluştuğuna ihtimal vermiyorsak, ondan belki de sonsuz kat fazla ölçüde bu işlerin kendi başına olacağına ihtimal veremeyiz. Çünkü baştan beri anlattığımız ilmi gerçekler, kumdan kaleden sonsuz daha karmaşık ve bir o kadar da mükemmeldirler. Üzerlerinde böylesine ince nakışlı bir sanat görünüyor.

Bilimsel hakikatleri kendi nefislerinde söndürmeyip, Allaha götüren yollar eyleyenlere ne mutlu!

 

KAYNAKLAR:

1. İnsan Anatomisine ve Fizyolojisine Giriş, Eldra Pearl Solomon, Birol Basın Yayın Dağıtım, S. 140.

2. Invitation to Biology, Helena Curtis, N. Sue Barnes, W. H. Freeman, S. 467.