İnsanın Hayat Yolculuğu
“Hayat ileriye bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılır.”
Ara
“Hayat ileriye bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılır.”
“Hayat ileriye bakarak yaşanır,
geriye bakarak anlaşılır.”
Kierkegaard’ın bu sözü belli bir yaşa erdikten sonra daha anlamlı hale geliyor.
Çocukluk ve gençlik çağlarında insanın önüne konmuş birtakım hedefler var malum. Önce anne babanın kanatları altında, sonraları inisiyatif alarak adım adım bu hedeflere varma çabasıyla geçiyor hayat yolculuğu. Büyümek, eğitimini tamamlamak, iş güç sahibi olup kendi ayakları üzerinde durmak, yuva kurmak, sonrasında dünyaya gelen çocukların maddi manevi hayata hazırlanması vs. Hep ileriye doğru birbirini takip eden kısa vadeli hedefler… Birine ulaşıldığında diğerinin eşiğine gelmeler… Bu nedenle insan düşünce ve enerji sarfı anlamında çoğunlukla şimdiye odaklanıyor, hayalleri ile de daha çok geleceğe yönelmiş oluyor. Hayatın yoğun bir tempoyla hep ileriye doğru yaşandığı bu zaman dilimlerinde geçmişe dönüp bakmak pek gündemde olmuyor.
Çocuk, insan hayatına farklı bir anlam katan ve geleceğe dair umutlarını diri tutan çok güzel bir nimet. Yetiştirilme sürecinde belli külfetlere katlanmak da gerekiyor. Uykusuzluk, atlanan öğünler, değişen öncelikler, kısıtlanan sosyal hayat… Gönüllü kabullenmeler, rıza ile vazgeçmeler bunlar… Yorgunluğun eşlik ettiği sevgiyle, emekle yol alışın ara durakları hükmündeki doğum günleri, aciz ve bakıma muhtaç olarak emanet alınan yavrunun bir yaş daha büyüdüğünü görmenin sevincini yaşatıyor insana… Şükür hissi ve umudun tazelenmesi bir anlamda… Hayırlı bir ömür sürsün… Gelecek günler geçenlerden daha iyi olsun… Sağlık, mutluluk, başarı… Ortak temenniler…
Doğum günleri, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında daha çok heyecan, coşku, kutlamalar şeklinde öne çıkarken, ilerleyen yaşlarda bu günlerde “yaş almak” hissinin ağır basmaya başladığını görüyoruz. “Hedeflerimize ulaşmak üzere hep ileriye doğru yürüyoruz” düşüncesi yerini “Gel geç dünya hayatında nihai hedefe varmak üzere sevk ediliyoruz” idraki alıyor. Bu sevk ediliş sırasında geçmişe yolculuklar, yaşananlar üzerine düşünmeler ve anlama çabası daha bir sıklaşıyor. Geldiğiniz noktadan geçmişe baktığınızda, yıllar içinde yaşanan her şeyin, aslında bir bütünün anlamlı parçaları olduğu anlaşılıyor. Sevinçler kadar üzüntüler, başarılar kadar başarısızlıklar, kavuşmalar kadar ayrılıklar, elde etmeler kadar yoksunluklar… Her birinin bugün sizi siz yapmada bir etkisi, bir katkısı var. En değerli hediye olan hayatın bir hikmet dâhilinde akması bu.
Yaşanmışlıklar tecrübe paylaşımını önemli hale getiriyor… Kitabi bilgilerin yanı sıra hayat hikâyeniz, anılarınız, yıllar içinde edindiğiniz tecrübeler referans oluyor konuşmalarınızda, duygu ve düşünce paylaşımlarınızda. Sizden sonra yola devam edecek olanların ortak/benzer insanlık halleri ile karşılaşmaları büyük ihtimal… Çünkü dünyanın dekoru her daim yenilense de insan hep aynı fıtrat üzere gönderiliyor bu misafirhaneye, bu imtihan alanına… Bu yolu daha önce yürümüş olanların sonradan gelenlerle hayat tecrübelerini paylaşmaları, onların daha anlamlı ve güzel bir yolculuk yapmalarına katkı sunmak istiyorum demek bir anlamda.
Çocukların kendileriyle ilgili hatırlamadıkları dönemler vardır ya… Anne babadan dinleyince öğrendikleri… “Şu yaşındayken şu olmuştu, sen de şunu söylemiştin, şunu yapmıştın…” Şaşkınlık ve merakla dinlerler kendi hikâyelerini ve böylece haberdar olurlar kendilerinden… Hatırlamasalar bile onların varlıklarına ve yapıp etmelerine şahitlik eden birilerinin olması güzel duygular uyandırır kalplerinde. Benzer şekilde dünya üzerinde halen yolculuğuna devam etmekte olan topyekûn insanlığın da kendi hikâyesinin tamamına vakıf olmadığını söyleyebiliriz. Bilinenler, tarihi araştırmalar sonucu ulaşılıp yazılı kaynaklara geçirilmiş olan bilgiyle sınırlı… Oysa düşünen bir varlık olarak insan bir bütünlük hissine ulaşmayı, fani hayatını bir anlam üzere inşa etmeyi istiyor. Burada insan bilgisini aşan bizim ebed iştiyakı olan yanımıza hitap eden bir söze bir hitaba ihtiyacımız olduğunu anlıyoruz.
Yaş alırken, şahsi hayat tecrübesi dediğimiz idrak zamanlarının öncesine dair düşünceler de ağır basmaya başlıyor nitekim. İnsanlık ailesinin bir ferdi olarak bizim kendi başımıza bilmekten aciz olduğumuz, hatırlamadığımız zamanlar… Hayatın kaynağına, nereden gelip nereye gitmekte olduğumuza dair bizim bilmediğimiz veya hatırlamadığımız hususlarla ilgili cevap bekleyen sorularımız var, tıpkı kendi hikâyelerinin tamamlayıcı unsurlarını anne babalarından öğrenmek durumunda olan çocuklar gibi. Şükür ki, Âlemlerin Rabbi vahiy ile imdat etmiş bize… Bilmediğimizi bildirmiş, unuttuğumuzu hatırlatmış… İnsana insanı anlatarak ışık tutmuş yolumuza… O’nu tanımamız, varlığı anlamlandırmamız, olası dünyevi/insani halleri göz önünde tutarak hayatı öylece yaşamamız için ilahi rehberlikten mahrum etmemiş bizi... Aksi takdirde kendi hikâyemizin cahili/gafili olmamız işten bile değildi…
Yokluktan çıkarılıp insan olarak var edilmek çok büyük nimet.
Yaş aldığımız her yıldönümünde en çok bu nimeti idrak, şükür ve gereğini yapma hususlarında Rabbimize iltica etmeli vesselam.
“İnsan olarak var ettin, insan kalma gayretini kuşanarak yaşadığımız bir hayat bahşet bize Rabbimiz.”
Gözü uzayda olan insanoğlu yıllardan beri Güneş sistemini daha yakından tanımaya yönelik…
Modern zamanlar, hayatın bölünüp parçalanarak anlaşılmaya çalışıldığı, aslında birbiriyle bağlantılı ve hep…
Yvonne Ridley, tesettürlü İngiliz gazeteci. Müslüman dünyada sıra dışı görüşleriyle İslâm’ı savunmasıyla…
“Daima inanç ile eylemi uzlaştırma yönünde çaba göstermek zorunda kalmış bir felsefeci…
Namaz kılmayan kişi günlük meşgalelerin, problemlerin, kavgaların içinde kendinden habersiz bir hayat…
“Yapmak istediğim, farkını ödeyip yeni bir kültür satın almak değildi. Sadece, kalbimi…