TR EN

Dil Seçin

Ara

Yaşam İçin Vazgeçilmez Kaynak: Su

Su, içinde yaşadığımız Güneş Sistemi’nin yer aldığı uzayda çok az rastlanan bir bileşimdir. Oysa Dünyamızın büyük bölümü sularla kaplıdır. Üstelik bu sular büyük oranda içilebilir niteliktedir. Hiç kuşkusuz bu durum, Dünya’nın, üzerinde canlı hayatının var olabilmesi için özel olarak yaratıldığına işaret etmektedir.

 

İnsan suyun varlığına o kadar alışmıştır ki, su olmasaydı ne olurdu, pek düşünmez. Oysa su, Dünya’nın yaşam sürülebilen bir yer olmasının temel şartıdır. Yaşam için gerekli olan dengeler su sayesinde devamlılığını korur.

Yeryüzünün dörtte üçü suyla kaplıdır. Suyun önemli bir bölümü de gökyüzündedir; bulutların her birinde milyonlarca ton su bulunabilmektedir. Bunların bir kısmı zaman zaman yağış halinde yere iner. Şu an solumakta olduğunuz havanın içinde de belirli miktarda su buharı vardır.

Tüm bunların yanı sıra, insan vücudunun yaklaşık %75’i sudur. (Bu oran kişiye, vücut bileşimine, yaşa, cinsiyete ve diğer bazı faktörlere göre değişebilmektedir.) Bütün vücut dokuları su içerir. Örneğin kanın %83’ü ve çok sert görünmelerine rağmen kemiklerin %22’si sudur. Hayvan ve bitkilerde ise su %90 gibi yüksek bir oranda bulunabilmektedir. Kısacası susuz bir hayatın var olabilmesi mümkün değildir.

 

Sudaki eşsiz fiziksel ve kimyasal özellikler

Tüm sıvılar ısıları azaldıkça hacimlerini kaybederler. Bu durumda yoğunlukları artar ve soğuk olan kısımlar ağırlaşır. Bu nedenledir ki, sıvı maddelerin katı halleri, sıvı hallerine göre daha ağırdır. Bu kurala tek uymayan sıvı sudur. Su, ısısı düşüp hacim kaybedince diğer sıvılardan farklı olarak genleşmeye başlar. Donduğunda daha da genleşir. Bu yüzden suyun katı hali, sıvı halinden daha hafiftir. Fizik kurallarına göre buzun suyun dibine batması gerekirken su üstünde yüzmesinin sebebi budur. Suyun bu özelliği Dünya’daki yaşam açısından büyük önem taşımaktadır. Eğer suyun bu özelliği olmasaydı, Dünya üzerindeki suyun büyük bölümü tamamen donacak, göllerde ve denizlerde yaşam kalmayacaktı. Suyun bu mucizevi özelliği Dünya üzerindeki canlı yaşamının sürekliliğinde önemli bir rol oynamaktadır.

 

Isı kaybı olduğunda suyun yoğunluğu—diğer sıvılarda olduğu gibi—artsaydı, ne olurdu?

Bu soruyu şöyle de sorabiliriz: Buz suyun dibine batsaydı, ne olurdu? Bu durumda okyanuslar, denizler ve göllerde donma üstten değil, alttan başlayacaktı. Yüzeyde soğuğu kesen bir buz tabakası da olmayacağı için, alttan başlayan donma yukarı doğru devam edecekti. Bunun sonucunda okyanusların, denizlerin, akarsu ve göllerin büyük bölümü dev birer buz kütlesi haline geleceklerdi. Hiç şüphesiz bu da sularda hiçbir canlının yaşayamamasına yol açacaktı. Bu durum kara canlılarının varlığını da olumsuz etkileyecek, Dünya ölü bir gezegen haline gelecekti.

Suyun bir başka önemli özelliği ise “gizli ısısı” ve “termal kapasitesi”dir. Buz eridiğinde ya da su buharlaştığında etraftan ısı çekilir. Bunun tersi gerçekleştiğinde ise dışarıya ısı verilir. Bu, gizli ısı olarak bilinir. Bütün sıvılar bir gizli ısıya sahiptirler. Suyun gizli ısısı olağanüstü yüksektir. Bunun yanı sıra suyun ısısını bir derece artırmak için gereken ısı miktarı, yani termal kapasitesi de diğer sıvılarınkinden çok daha yüksektir. Suyun termal kapasitesi ile gizli ısısının yüksek değerlerde olması, denizlerin karalara göre daha geç ısınıp daha geç soğumalarına yol açar. Bu da, kara üzerindeki ısı farklılıklarının yaşanabilir oranda seyretmesine neden olmaktadır.

Suyun bir diğer özelliği olan “termal iletkenliği” sayesinde ise penguen, fok gibi kutup hayvanları denizin üzerindeki buzları delip aşağıdaki suya ulaşabilmektedirler. Termal iletkenlik ısıyı iletebilme gücüdür. Suyun termal iletkenlik gücü diğer sıvılardan en az dört kat daha yüksektir. Buzun ve karın termal iletkenlikleri ise düşüktür. Bu şu demektir: Hava -50oC bile olsa, buz, altındaki su tabakasına soğuğu çok az iletir. Bunun sonucunda denizin üstündeki buz tabakası 1-2 metreyi geçmez. Böylece kutup hayvanları yüzeydeki buz tabakasını kolayca kırabilirler.

Suyun tüm bu özellikleri sayesinde yaz ile kış veya gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları hep canlıların yaşamlarını devam ettirebilecekleri sınırda kalmaktadır.

 

Dünya üzerindeki su miktarı daha az olsaydı, ne olurdu?

Gece ile gündüz sıcaklıkları arasındaki fark aşırı derecede artarak karaların büyük kısmı çöle döner, yaşam imkansız hale gelir ya da en azından çok zorlaşırdı. 

 

Vücut için en gerekli besin öğesi

Su aynı zamanda vücudumuzdaki birçok işlevin yerine getirilmesi için de olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Hücre içinde ve dışında vücutta gerçekleşen tüm fonksiyonlarda suya ihtiyaç vardır. Hücrelerde oksijen ve besin öğelerinin taşınması, gerek duyulmayan unsurların vücuttan atılması su ile mümkün olabilmektedir. Su aynı zamanda eklemlere ve organlar ile dokuların korunmasına destek sağlar.

Vücut fonksiyonlarının düzenli olabilmesi için vücuda sürekli su takviyesinde bulunmak gerekir. 0,5-1 kilogramlık su kaybı hemen susama hissini oluşturur. Susama hissi Rabbimizin insanlara verdiği çok önemli bir nimettir. Nitekim vücuttaki sıvı miktarının azalması hayati risk oluşturmaktadır. Bizler bu uyarının yaşamsal öneminin farkına bile varmadan, belki sırf susama hissimizi gidermek için su içerken, vücudumuz ihtiyaç duyduğu besine ulaşmaktadır.

İnsanlar vücutlarındaki proteinlerin yarısını ya da karbonhidratların tamamını yitirseler bile hayatlarına devam edebilirler. Ama %10’luk bir su kaybı vücutta büyük aksaklıklara, %20’lik su kaybı ise ölüme yol açmaktadır.

Suyun sahip olduğu tüm özellikler, bu sıvının canlılık için özel olarak yaratılmış olduğunu göstermektedir. Allah (cc) yaşamımızı sürdürmemiz için suyu yaratmış, sayısız özellik vererek onu canlılık için vazgeçilmez kılmıştır. Bir ayetinde Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

De ki: Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olsa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir? (Mülk Suresi, 30)