TR EN

Dil Seçin

Ara

Kıssadan Hayata

Kıssadan Hayata

Hayatın gizemini ve mutluluğun kaynağını arayan bir genç, Bilge Kralın kendisine yardım edeceği düşüncesi ile yola çıkar. Saraya vardıktan sonra kralın huzuruna çıkarılır. Genci dinleyen Bilge Kral, ona yardımcı olacağını söyler ama önce gidip sarayını dolaşmasını ister. Eline de içinde iki damla yağ olan bir kaşık verir ve bunu dökmemesini tembihler...

Hayatın gizemini ve mutluluğun kaynağını arayan bir genç, Bilge Kralın kendisine yardım edeceği düşüncesi ile yola çıkar. Saraya vardıktan sonra kralın huzuruna çıkarılır. Genci dinleyen Bilge Kral, ona yardımcı olacağını söyler ama önce gidip sarayını dolaşmasını ister. Eline de içinde iki damla yağ olan bir kaşık verir ve bunu dökmemesini tembihler. 

Genç sarayı dolaşır, istenen saatte geri döner. Kralın huzuruna çıkar. 

“Sarayımı iyice dolaştın mı?” diye soran Bilge Krala “Evet” cevabını verir. “Peki”, der Kral; gencin elindeki kaşığa bakar, yağ dökülmemiştir. Bunun üzerine “Sarayımdaki ünlü ipek halılarını gördün mü?” diye sorar. Genç, “Hayır”, diyerek cevap verir. Ardından “Bahçemdeki envai renk ve kokusu olan güzel çiçeklerimi gördün mü?”, “Muhteşem ordumda görev yapan muhafızlarımı gördün mü?” sorularına da “Hayır” cevabını alan Bilge Kral, tekrar kaşığa yağ damlatır ve gence “Yeniden sarayımı gez” der.

Genç tekrar sarayı gezmeye başlar. Sarayın ihtişamını, barındırdığı güzellikleri görür. Tekrar kralın huzuruna döner. Hayretler ve hayranlık içinde ipek halılardan, bahçedeki çiçeklerden, muhafızlardan ve tüm sarayın ihtişamından bahseder. Bilge Kral, “Peki, kaşıktaki yağa bir bakalım”, der. Kaşıkta yağ kalmamış, hepsi dökülmüştür.

Bilge Kral gence; “İşte hayatın gizemi ve mutluluğun kaynağı budur. Elindeki iki damla yağı yitirmeden etrafına bakabilmeyi öğrenmektir.”

Hayat yolculuğunda farkındalık ve dengenin önemine işaret ediyor bu kıssa.  Dünyada nice güzellikler var, nimetler var. Öncelikle elimizde olanların, daha doğrusu bize bahşedilenlerin farkında olmak ve tabi ki şükretmek gerek. Bunların muhafazası için de özen göstermek, hoyratlık etmemek, har vurup harman savurmamak… Dengeye yine dikkat! Sıkı sıkıya sarılmamak elindekilere… Bir ele geçirdi mi bir daha elden çıkmasın diyerek hayat yolculuğunu sürekli edinme ve biriktirme mücadelesine çevirmemek… Hırsların peşine takılıp zehir etmemek hayatı… Kendine de başkalarına da… Kulluk ve emanet bilinci ile korunmak bu gibi dünyevi tuzaklardan. 

Haklar ve sorumluluklar noktasında da hatırlattıkları var bu kıssanın. 

Bireyi merkeze alan yaklaşımların toplumsal olanı göz ardı etmesi nedeniyle gittikçe bencilleşen ve sorumluluklarından ziyade haklarına vurgu yapan bir insan profili öne çıkıyor günümüz dünyasında. Kendi hakları konusunda son derece hassas davranan bu gibi insanların, bireysel veya toplumsal sorumluluklar söz konusu olunca duyarsızlaşması ve tam tersi davranması dengeleri bozuyor, ilişkiler zarar görüyor, kurumlar yıpranıyor. Toplumun temel taşı olan ailede yaşanan huzursuzluklar, çok çabuk çözülmeye ve dağılmaya yüz tutmaların en büyük sebebi, aile üyeleri arasında hukukun gözetilmemesi, başka bir deyişle haklar ve sorumluluklar alanında dengenin bozulması değil midir?

Hayat yolculuğunda ihtiyaçlar ve istekler arasında dengenin korunması ve öncelik sıralaması yapılırken dikkatli olunmasına dair bir ders almak da pekâlâ mümkün bu kıssadan. 

Özellikle sonu gelmez isteklerin ihtiyaç diye dayatıldığı günümüzde, alışveriş ve tüketimin ne kadar teşvik edildiği, bilişim teknolojilerinin de marifetiyle, insanların duygu ve düşüncelerinin ellerinde olandan ziyade elde etmeyi hayal ettiklerine yönlendirildikleri malum. Ömrünü sürekli dünyevi istekler peşinde koşarken harcamak, bu arada asıl olanı yitirmek ve dahası yitirdiği kıymetlerin farkında olmamak insan için ne büyük bedbahtlıktır. Şükürsüzlük ve beraberinde getirdiği sürekli şikâyet hali, başlı başına bir mutsuzluk kaynağı. Üstelik sadece şikâyet edeni değil, çevresindeki herkesi kalben yoran bir durum. Kalpler itminana ermedikçe bu olumsuzluk çemberinden kurtulmak da mümkün değil.

İnsanın hayat yolculuğunu fıtratıyla ters düşmeden ve usulünce yapabilmesi için başıboş bırakılmamış olması ne büyük nimettir. Kur’an rehberliği ve Peygamber Efendimiz’in örnekliği anlamlı, dengeli ve huzurlu hayatın anahtarları olarak elimizdedir. Dünya misafirhanesinde ağırlanan insanoğlundan beklenen akıl, vicdan ve irade sahibi bir varlık olarak tüm yaratılmışlar içindekini konumunu idrak etmesi; kendisine bu imkân ve nimetleri bahşeden Rabbine karşı şükür hissiyle dolu olması, dünyadaki güzelliklerden O’nun razı olacağı şekilde istifade etmesi ve sorumluluklarının da bilincinde olarak dengeli bir hayat sürmesi değil mi? Tıpkı kıssadaki muhteşem sarayı gezerken bir yandan güzellikleri temaşa edip diğer yandan elindeki kaşıkta bulunan yağı dökmeme hassasiyeti gösteren genç örneğinde olduğu gibi.