TR EN

Dil Seçin

Ara

Aşağılık Duygusunun Tedavisi

“Neden kendimi ikinci sınıf hissediyorum?” diye düşündü. Üzerindeki ağırlığa anlam veremiyor, sanki herkesin kendine baktığını zannediyordu. Her hareketi “acaba yanlış bir şey yaptım mı?” düşüncesiyle noktalanıyor, sıkıntısı giderek artıyordu. “Off aman Allah’ım! Buralar bize göre değilmiş.” diyerek iç geçiriyor, bir an önce o ortamdan çıkıp kurtulmayı hedefliyordu. “Biz kim, buralara gelip, gezmek, alış-veriş yapmak kim!” deyip pişmanlığını izhar ediyordu. Bir kendi üzerindeki tişörte bir de çevresindekilerin kıyafetlerine bakıyordu. Mağazalara ise sadece bir bakışlık süre içinde giriliyor, bozguna uğramış ordular gibi geri çıkıyorlardı. O fiyatlara güçlerinin yetmeyeceğini bir kez daha aynel-yakin öğrenmenin burukluğunu hissediyorlardı.

Son zamanlarda İstanbul’da ardı ardına açılan devasa alışveriş mekanlarına giden birçok insanın yaşadığından farksızdı durum. Binanın şaşaalı olması, çalışanların biraz daha modem (!) takılmaları, vitrinlerin en son yeniliklerle süslenmesi fiyatları uçurmuştu anlaşılan. Binalar, dükkanlar ve fiyatlar uçarken insanlar kendilerini daha da aşağıda hissetmeye başlamışlardı.

Kendine “Neden ben?” ya da “Neden onlar gibi olamıyoruz?” diye soranlardan birisi de Doğan beydi. Hasbelkader katıldığı bir grupta en düşük modelli araba onunkiydi. Yanındaki arkadaşları yaz tatilinde yurtdışına gitmeyi konuşuyor, alacakları yeni yazlıkları için mobilya baktıklarını söylüyorlardı. Onların konuştuklarının bir tanesinin bile Doğan beyin hayatında yeri yoktu. “Çocuğu hangi koleje göndereceksin, yazın sen de bizimle gelir misin?” gibi sorular onu iyice bunaltmıştı. Giydiği takım elbisenin bir ikincisi yoktu. Diğer kıyafetleri de onların üzerindekilerinin fiyatlarının neredeyse yedi de biriydi. Artık o grubun etkinliklerine katılmamaya karar verdi bozuk bir moralle. Bunu da eşiyle paylaştı. Ama ertesi hafta programa devam etti. Çünkü eşinin söyledikleri hiç kulağından çıkmadı. Eşi Ayşe hanım ona şunları söylemişti:

- Sevgili kocacığım! Sen inanan bir insansın ve eminim ki Efendimiz’i (sav) çok seviyorsun. Ama onu okuduğun kadar bazı şeyleri de anlamadan geçmişsin anlaşılan. Allah Resulü (sav) çok zengin bir insan mıydı, yoksa bazen yemek bile bulamayan biri miydi?

- O bir kral değildi, sarayları, şatoları, zengin sofraları, uşakları yoktu.

- Peki yemek bulamadığı, bazen kuru bir ekmek yemek zorunda kaldığı doğru mu?

- Evet doğru.

- Eh sevgili Doğan! Bize rehber olan, bizi hidayete erdiren, hayatını hayatımız bildiğimiz, yaptıklarını yapmak için can attığımız insanın hayatı böyle geçmiş. Bize “neden zengin değiliz!” diye düşünmek, kendimizi heder etmek düşmez. Biz çalışır, helalinden kazanmaya gayret ederiz; ama “neden çok vermedi Allah?” diye soramayız. Bundan dolayı da diğer insanların yanında kendimizi küçük görmeyiz. Bize de veren, onlara da veren Mevla (cc) değil midir?

Doğan bey o günden sonra ne zaman aklına kötü düşünceler gelse, aşağılık duygusu beynini kaplamaya kalksa şunu zihninden geçiriyor ve rahatlıyordu:

“Evet, malım mülküm yok. Çocuklarımı da zenginlik içinde büyütemiyorum. Ama benim rehberim, Efendim de kuru ekmek yiyen bir insandı.”