TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayat Yolunda Düşe Kalka Yürümek

Hayat Yolunda Düşe Kalka Yürümek

Cengiz Aytmatov’un “Toprak Ana” adlı eserinde, büyükanne Tolgonay ile torunu gibi sahiplendiği ve gözünden sakınarak büyüttüğü Canbolat arasında geçiyor bu konuşma. Eşini ve üç oğlunu savaşta, gelinini ise bebeğinin doğumunda kaybeden büyükanne, torununu kendince tedbirler alarak olası tehlikelerden korumaya çalışıyor onu… Büyük oğlunun bisikletini saklaması da bu tedbirlerden biri…

“……Her an düşebilirdi.

Korkuyla bağırdım:

-İn o bisikletten, düşeceksin!

O ise daha hızlı sürmeye başladı. Avlu kapısına yöneldi, sokağa çıktı. Ben de koştum peşinden. Ama o sokağa çıkar çıkmaz hızını iyice artırdı. Bisikletiyle uçuyordu sanki ve az sonra gerçekten de uçtu: Bisiklet bir yana, o bir yana düştü. Koştum, tutup kaldırdım ve azarlamaya başladım:

-Kendini öldürmek mi istiyorsun sen! Nedir bu yaptığın? Artık bisiklete binmek yok sana!

Artık hiç düşmem büyükanne, diye cevap verdi bana. Düşmek nasıl oluyormuş anlamak istedim, şimdiye kadar hiç düşmedim de…”

 

Cengiz Aytmatov’un “Toprak Ana” adlı eserinde, büyükanne Tolgonay ile torunu gibi sahiplendiği ve gözünden sakınarak büyüttüğü Canbolat arasında geçiyor bu konuşma. Eşini ve üç oğlunu savaşta, gelinini ise bebeğinin doğumunda kaybeden büyükanne, torununu kendince tedbirler alarak olası tehlikelerden korumaya çalışıyor onu… Büyük oğlunun bisikletini saklaması da bu tedbirlerden biri…

Günün birinde bisikleti bulup işler hale getiren Canbolat’ı bisiklet sürerken gördüğünde fazla tepki vermesi de onu koruma duygusundan kaynaklanıyor. Buraya kadar çocuklara karşı koruyucu davranış sergileyen büyüklerin bu tutumunun gerekçesi, romandaki büyükanne karakterinin şahsında izahını buluyor. Ancak torunun verdiği cevap da aşırı korumaya maruz kalmanın çocuk cephesinde nasıl bir karşılığı olduğunu anlamak açısından dikkate değer: “Artık hiç düşmem büyükanne… Düşmek nasıl oluyormuş anlamak istedim, şimdiye kadar hiç düşmedim de…”

Edebi bir eserin olay örgüsü içinde roman karakterleri arasında geçen bu diyalogun, insan, aile ilişkileri ve ebeveyn tutumlarına dair gerçek hayatta da bir karşılığı var. Ebeveyn olmanın insanı düşünce ve hassasiyetler konusunda farklı bir noktaya taşıdığı malum. Allah’tan bir nimet ve emanet olarak bilinen yavruların korunması ve güvenli bir şekilde yetiştirilip hayata katılmalarının sağlanması her anne baba için önemli. Günümüzde güven başta olmak üzere toplumsal değerler erozyona uğramış durumda ne yazık ki. Gerçek hayat olsun sanal dünya olsun pek çok tehlikeyi barındırıyor.

Anne babaların çocukları ile ilgili artan endişeleri onları daha koruyucu olmaya sevk ediyor. Çocuklar hep mutlu olsunlar herhangi bir olumsuzluk yaşamasınlar diye alınan aşırı tedbirler, bazen hayatın gerçeklerini gölgeleyebiliyor. Steril bir hayatın içinde yetişen çocuklar için hayatla yüzleşme çok daha sıkıntılı ve zor olabiliyor. Oysa sağlıklı bir kişilik gelişimi, sosyalleşme ve hayat karşısında donanımlı olabilmenin yolu, dengeli ve kararında bir koruyuculuk anlayışı ile çocukların yaşlarına uygun sorumluluklar alarak hayatı tecrübe etmelerine izin verilmesinden geçiyor.

Ebeveynleri aşırı korumaya sevk eden en önemli unsur korkular olsa gerek. Ancak korkular nedeniyle harekete geçmemek veya çabalamaktan vazgeçmek bir arpa boyu yol kat edememek, olduğumuz yerde saymak demek değil midir? Mesela bebeklerin ilk adımları, düşe kalka yürüme çabaları, nihayetinde yürümeye başlamaları, tüm aile için ne büyük heyecan kaynağı ve sevinç vesilesidir. Kimse onlara yürümeyi hiç denemesin veya düşerse bir daha denemeye kalkışmasın demez. Aksine teşvik edilir, yüreklendirilir, düşen çocuk da kalktığında zafer kazanmış bir kumandan gibi hisseder kendini ve öz güvenle devam eder çabalamaya ve sonunda başarır. İşte çocuklar hayatın farklı alanlarında yol kat etmeye çalışırken bu duyguyu yaşamalarına izin verilmeli.

Her çocuğun sahip olduğu öğrenme ve kendi olma potansiyeli sadece teorik bilgilerle ve başkalarının kendisi için hazırladığı imkânlarla açığa çıkamaz. Hayat ki inişli çıkışlı bir yolculuk.. Biz inananlar içinse bir imtihan alanı. Bu yolculukta / bu imtihan alanında Allah’ın hikmeti ve kulları için muradı dâhilinde her şey mümkün. İnsan da yaptığı tercihlerle, isabetli veya hatalı kararlarıyla, düşe kalka yol alır ve öğrenir. Çeşitli insanlık hallerini tecrübe etmek demektir bu. Hayatın içinde her şey bir öğrenme vesilesidir çünkü… Hele ki üzüntü, başarısızlık, yokluk, düşmeler gibi olumsuzluklardan arınmış bir hayat yok. Mesele, bunlara insana aslında çok şey öğreten hayat tecrübeleri olarak bakabilmekte.

Olumsuzluklarla baş etme yetisi kazandırmak yerine çocuklar için sorunsuz, steril bir hayat sunma çabası gösterilmesi de onlara iyilik olmuyor aslında. Tıpkı özel bakımla albenili yetiştirilen süs bitkilerinin gerçek ortamlarda çok ömürlü olmayışı, bir süre sonra kuruyup gitmeleri gibi. Vücut bağışıklık sisteminin güçlü olması beden sağlığı için nasıl önemliyse, sosyal bağışıklık sisteminin güçlü olması da toplumsal sağlık için önemli. Çok steril ortamlarda yetişenler bir süre korunur elbet, ancak topluma karıştıkları anda zayıf bağışıklık sistemi nedeniyle çabucak hastalanırlar. Aynı şekilde hayat tecrübesinden mahrum büyüyen çocuklar, sosyal hayatın içinde karşılaştıkları zorluklarla baş etme konusunda ciddi bocalama yaşarlar. Erken yaşlarda sorun yaşamasın diye sağlanan aşırı korumanın kendisi, ilerleyen zamanlarda sorun kaynağı haline gelmiş olur.

Bu noktaya gelinmemesi için, çocukların hayat yolculuklarına tanıklık eden ebeveynlerin dengeli ve soğukkanlı rehberlik yapabilmeleri önemli. Çocuklar yaparak yaşayarak öğrenme imkânından mahrum bırakılmamalı. Kendilerini hep güvende hissettikleri ve tüm isteklerinin yerine getirildiği konfor alanlarına mahkûm edilmemeli. Gerektiğinde zahmet çekerek, emek vererek, mahrum kalarak, özleyerek, sabrederek adım adım yol alıp olgunlaşmalılar.

Ebeveynlerin gözbebekleri evlatlarının, her şeyden önce Sonsuz Şefkat ve Merhamet Sahibi Âlemlerin Rabbi Allah’ın kendi sınavlarını vermek üzere yeryüzüne kendilerini vesile kılarak gönderdiği kullar olduğunu hatırda tutmaları da önemli. Son nefese kadar düşe kalka ilerlediğimiz hayat yolunda en büyük dayanağımız, tek sığınağımız ve umut kaynağımız O çünkü.